Ermeni soykırım tasarısının ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden geçmesi bekleniyordu. Tasarının bundan sonra Genel Kurul’da yol alıp almayacağına bakmak lazım.
Tasarının ancak Komite Başkanı Howard Berman’ın ayak oyunlarıyla zar zor kabul edilmiş olması Genel Kurul’a gelmesi olasılığını da azalmıştır.
Özetle, yaratılan heyecana rağmen, önceki gün yaşanan gelişmelerde ilk bakışta yeni bir şey yok. Fakat tasarının kabul ediliş şeklinde dikkat çekici unsurlar var. Obama yönetiminin Zürich Protokol-leri’nin TBMM’de onaylanması için bu tasarıyı baskı aracı olarak kullanmaya çalışması ve ancak Cumhurbaşkanı Gül’ün son andaki müdahalesi sonrasında Türkiye lehine devreye girmesi gibi.
Bu husus Ankara’yı çok kızdırdı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da zaten, duyulan hoşnutsuzluğu dün, “yeterince ağırlığını koymayan” Washington’dan “daha etkin çaba beklediklerini” söylemekle gösterdi.
Öte yandan, Yahudi lobisiyle Azerbaycan’dan destek bu kez yok gibiydi. Silah sanayiine yakın duran ABD’deki sağcı Yahudilerin kuruluşu JINSA’dan “lütfen” gelen destek ise, AKP’nin İsrail karşıtlığına atıfta bulunan kinayeli ifadeler taşıyordu.
Ancak, Yahudi kuruluşları burada bizce temel bir hataya düştüler. Her şeyden önce, Türkiye’nin Washington’da onların desteği olmadan da etkin olabileceğini gördüler. Dahası, Başbakan Erdoğan’ın İsrail söylemine bu şekilde tepki göstermekle Türkiye’deki antisemitizmi daha da artıracak bir yaklaşım sergilemiş oldular.
Washington’dan gelen haberler Azerbaycan’ın da Türkiye’yi bu kez yalnız bıraktığını gösteriyor. Bakü muhtemelen bu yaklaşımın diplomatik sonuç getirdiğini düşünüyor şimdi. Zira Davutoğlu’nun Karabağ konusunda Azerbaycan’dan yana dün sarf ettiği güçlü sözler, bu gelişmelerin Ankara’yı Bakü ile ilişkilerini düzeltmeye zorlayacağını gösteriyor.
Bu durumda Ermenistan ile imzalanan protokollerin hayata geçmesi doğal olarak iyice zora girmiş oldu. TBMM protokolleri baskı altında onaylamayacağı için bu işin başka bahara kaldığı söylenebilir.
Ermenistan da bu oylamada Türk tarafını rahatsız eden bir tutum sergiledi. Ermeni milletvekilleriyle Ermenistan Büyükelçisi’nin Kongre’deki lobi faaliyetlerine katılmaları, ayrıca Erivan’ın tasarıyı kabul eden Komite’yi anında kutlaması Ankara’da not edildi.
Burada, “Türk büyükelçisi ve milletvekilleri de oradaydı” denebilir tabii, fakat Türkiye bu konuda taraf. Ermenistan ise hep, bu “Tasarılar başka ülkelerin iç işidir, biz karışmıyoruz” demiştir. O zaman büyükelçi niçin lobi yapıyordu?
Bizce esas ilginç olan husus, Ankara’nın tüm ağırlığını bu kez tasarı daha komite aşamasındayken kullanmasıydı. Burada iç siyasi kaygıların ön planda olduğunu tahmin etmek güç değil. Söz konusu tasarının Türkiye’de seçimlerin ve anayasa değişikliklerinin konuşulduğu bir ortamda gündeme alınmasının AKP’nin işine gelmediği aşikâr.
Hükümetin Washington’a kızmasında kuşkusuz bunun da payı da var. Zira Obama yönetimi tasarı konusunda “yeterince ağırlığını koymayarak” AKP’yi bu açıdan içeride muhalefete karşı da yalnız bırakmış oldu.
Partinin önde gelen isimlerinden Murat Mercan, ABD Kongresi’nde yaşananları “Amerikan komedisine” benzetirken, başka bir önde gelen ismi Suat Kınıklıoğlu’nun da, “Muz Cumhuriyeti olmadığımızı göstereceğiz onlara” diye meydan okuması, Ankara’da ABD konusunda esen havayı yeterince yansıtıyor.
Davutoğlu’nun, “Afganistan’dan asker mi çekeceksiniz? İncirlik’i mi kapatacaksınız?” türünden bir soruya, “Bu aşamada o kadar ileri gitmeye gerek yok” diyeceğine, bu hususların, gerekirse muhalefeti de işine içine katarak, değerlendirileceğini söylemesi de bu durumda dikkat çekiciydi.
Özetlemek gerekirse, Davutoğlu’nun “ABD ile ilişkilerimizin en iyi dönemine girileceğine” dair bir yıl kadar önce dile getirdiği temenni bu durumda biraz havada kalmış oluyor.
Bu arada, Obama yönetiminin de Türkiye konusundaki değerlendirmelerini bundan böyle daha sağlıklı bir şekilde yapması gerekeceği anlaşılıyor.