Türkiye beklendiği gibi İran konusunda zorlanmaya başladı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Washington’daki temaslarından sonra Brezilya’ya geçmesinin de bu konuyla ilgili olduğu ortada. Her iki ülke şu anda Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi konumundalar.
Türkiye ve Brezilya aynı zamanda İran’a yaptırım uygulanmasına karşı çıkıyorlar. Ancak, bu tutumlarıyla Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri karşısında yalnız kalma durumuyla baş başalar. Belli ki bu olasılığa karşı şimdi ortak bir pozisyon belirlemeye çalışıyorlar.
Bunu başarabilirler ve bu pozisyon da İran konusunda sonuç getirirse, o zaman hem Türkiye, hem de Brezilya’nın uluslararası itibarı artacaktır. Başaramazlarsa, radikal ülkeler ve kesimler tarafından alkışlanacaklar, fakat dünyanın önemli bir kısmı tarafından “oyunbozan” olarak görülecekler.
Davutoğlu, Washington’dan Brezilya’ya geçmeden önce İran konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Tahran ile “nükleer yakıt takası” konusunda anlaşmanın hâlâ mümkün olduğunu söyledi. “İran’ın yaklaşımında bir değişim ve olumlu bir gelişme var” diye konuşarak, “Biraz şansımız var ve bu diplomasiye devam edersek, bir çözüme varabileceğimizi düşünüyorum” dedi.
İran konusunda gelinen nokta açısından bunlar iddialı sözler. Fakat kuşku payını elden bırakmadan, yine de Türkiye’ye bu şansı zorlaması için fırsat tanınması gerektiğini düşünüyoruz. Ankara’da dün konuştuğumuz Batılı diplomatlar da, Türkiye’nin İran konusunda sonuç getirecek her türlü girişimine destek vereceklerini söylediler.
Ancak, Türkiye’nin İran’ı ikna edebileceğine inanmıyorlar. “Bunu yapabilseydi işler bu noktaya gelmezdi” diyorlar. Özetle, İran’ı zenginleştirilmiş uranyumun takası konusunda ikna edebilirse Türkiye alkışlanacak. Fakat edemezse itibar kaybedecek. Ayrıca, sözünü geçiremediği Tahran tarafından Batı’ya karşı kullanılmış olacak.
Tabii, Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Tahran’ı değil de Batı’yı İran konusunda ikna edebileceklerine inanıyor olabilirler. Zaten nesnel olarak bakıldığında son dönemde tüm enerjilerini İran’ı değil, Batı’yı ikna etmek için kullanıyorlar. Ancak bunu başarma şanslarının sıfır olduğunu söyleyebiliriz.
Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile gerçekleştirdiği görüşmelerden sonra ABD tarafından yapılan açıklamalar da bunu gösteriyor. Türkiye açısından AB’deki durum da farklı değil.
Bu genel görüntüye bakıldığında Türkiye’nin-Ermenistan konusunda olduğu gibi- bu konuda da kendisini köşeye sıkıştırdığını görüyoruz.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin bu politikasıyla İran’ın değil kendi ulusal çıkarlarını korumaya çalıştığını söylemiş. Hükümetin bunda ne ölçüde başarılı olduğunu zaman gösterecek.
Çok beklememiz de gerekmeyecek, zira İran konusunda hızlı gelişmelerin yaşanacağı bir döneme giriyoruz.
Bu arada Davutoğlu’nun, “Bizden destek istiyorlar fakat yaptırım tasarısının ne içerdiğini bile bilmiyoruz” şeklindeki yaklaşımı, “geri adım atma” açısından bir ilk işaret de olabilir. Zira bu yaklaşımdan “Ankara’nın yaptırımlara ilke olarak karşı olmadığı, fakat önce içeriğini görmek istediği” anlamı da çıkarılabilir.
Öte yandan, Türkiye’nin Brezilya’ya ne kadar güvenebileceği de tartışmaya açık. Sonuçta, Türkiye’nin İran’a karşı yaptırımlara karşı olması ile Brezilya’nın karşı olmasının farklı nedenleri var. İki ülke arasında şimdi örtüşüyor gibi görünen çıkarlar gelişmelere göre örtüşmemeye başlayabilir.
Türkiye’nin bu işten nasıl sıyrılacağını görmek için merakla bekliyoruz. Hükümet kamuoyu nezdinde belli bir özgüven yansıtıyor olabilir. Fakat durumun Türkiye açısından hiç de rahat olmadığı artık açıkça görülmeye başlandı.
Sayın Davutoğlu’nun yakında Tahran’a yapacağı belirtilen ziyaretin başarılı geçmesini dileriz. Ancak bu konuda çok umutlu olduğumuzu da söyleyemeyiz.