Anayasa bir ülkenin en önemli belgesidir. Anayasa aynı zamanda bir “sosyal kontrat”, yani “toplumsal sözleşme”dir. Bu belgeler devletin yapısıyla, devlet-vatandaş ilişkilerinin ve vatandaşlar arasındaki hukukun çerçevesini çizerler.
Bu basit tanımlama bile anayasaların yangından mal kaçırırcasına, ince hesaplar ve siyasi manevralarla ortaya çıkarılmaları veya değiştirilmelerindeki sakıncayı ortaya koyuyor.
Özetle, geniş toplumsal mutabakatla hazırlanıp doğru zemine oturtulmadıkları zaman, anayasaların kalıcı olması zorlaşıyor. Kendi tarihimizde gördüğümüz de budur.
Öte yandan, geniş mutabakat sağlandığında anayasalar kalıcı olabiliyorlar. Kalıcı anayasaların en iyi örneği ise, dünyanın en öz fakat aynı zamanda en eski yazılı anayasası olan, 1787 tarihli Amerikan Anayasası’dır.
223 yıllık tarihinde, siyasiden çok sosyal ve ekonomik gelişmelerin getirdiği zorunluluklar nedeniyle sadece 27 değişikliğe uğramış olan bu belgenin temeli hep aynı kalmıştır. Özünde yatan düşünce ise “Bireyin yaşam, özgürlük ve mutluluk için çalışma hakkının tartışılmaz olmasıdır.”
AKP iktidarı önerdiği değişikliklerle Türkiye’ye yeni bir anayasa vermeye çalışıyor. Bunun için hazırladığı paketin içinde olumlu unsurlar da var tabii ki. Fakat bu işi yapış şeklinde bir terslik olduğu da kesin.
“Biz tek başımıza bir metin hazırlayıp bunu herkesle paylaştık. Beğenen beğendi, beğenmeyen beğenmedi, ne yapalım...” yaklaşımı yeni bir anayasanın yapılmasında geçerli olamaz.
TBMM’de bu konuda bir kilitlenme var. Bu da geniş mutabakata dayalı anayasa değişikliklerin yapılmasını imkânsız kılıyor. Önerilen değişikliklerinin bu ortamda sağlıklı bir şekilde yapılması bu yüzden mümkün değil.
AKP iktidarı bunu bildiği için şimdi referanduma güveniyor. Ancak bu ortamda yapılacak bir referandumdan sağlıklı sonuç çıkması da mümkün değil. Mevcut gergin ortamda yapılacak bir referandumda vatandaşı farklı siyasi güdüler yönlendirecektir.
Fransa ve Hollanda’da yapılan ve “Avrupa Anayasası”nı reddeden referandumlarda olan da buydu. Orada vatandaşın derdi oylanan metin değildi. Çoğu bunu okumamıştı bile. Fakat insanlar bu referandum sayesinde farklı nedenlerden dolayı hükümete duydukları kızgınlığı yansıttılar.
Türkiye’de Meclis çatısı altında mutabakat sağlanmadan bir referanduma gidilirse aynı şey olacaktır. Vatandaşın bir kısmı AKP’ye desteğini göstermek için olumlu oy kullanacak, diğer kısmı AKP’ye karşı olduğu için olumsuz oy kullanacaktır.
Sonuçta çok az kişi AKP’nin hazırladığı taslağın özüyle ilgilenecektir. Bu durumda Türkiye’nin önünün açılacağı kuşkulu. Anayasa değişiklikleri az bir farkla kabul edilirse o zaman tartışma iyice körüklenmiş olacaktır.
O zaman ortaya sadece bir “AKP Anayasası”nın çıkacağı ve bu da değiştirilene kadar adının öyle kalacağı kesin. Bu durumda anayasa için önerilen değişikliklerin genel seçimlerden sonra yapılması daha mantıklıdır.
AKP seçimlerden güçlü çıkarsa, anayasa değişikliklerini gerçekleştirmek açısından konumunu güçlendirmiş olacaktır. AKP’ye destek düşerse, o zaman bu değişikliklerinin daha geniş bir toplumsal kesimin tarafından hazırlanması için zemin yaratılmış olacaktır.
Öte yandan, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in “yeni Anayasa AB için gerekli” argümanını ikna edici bulmuyoruz. AB için yapılması gereken ancak yapılamayan o kadar iş var ki, bu perspektifin bu çerçevede telaffuz edilmesini samimi bulmak mümkün değil.
Uzun lafın kısası, anayasalar ciddi belgelerdir. Siyasi manevralarla ortaya çıkarılmaları halinde kalıcı olmaları beklenemez. Bu durumda sadece yeni toplumsal sorunların tohumlarını ekmeleri beklenebilir.