Başbakan Erdoğan sonunda muradına eriyor. İsrail ile ilişkiler kopma noktasına geldi. Bundan da şunu çıkarıyoruz. Erdoğan’ın İsrail aleyhtarı açıklamaları, söylendiği gibi, duygusal çıkışlar değil. Bunlar hesaplı bir politikayı yansıtıyor.
Bu arada İsrail’de Türkiye’ye sert davranılmasını isteyenler de -ki başlarını Dışişleri Bakanı Lieberman çekiyor- muratlarına eriyorlar. Zira Erdoğan’ın son çıkışıyla Türkiye ile yumuşak gidilmesini isteyenlere karşı önemli koz sağladılar.
Haftaya Ankara’da beklenen Savunma Bakanı Barak ile Sanayi Bakanı Ben Eliezer’in de bu durumda gelmeyebilecekleri belirtiliyor. Her iki bakanın Türkiye ile ilişkileri önemsedikleri biliniyor.
İsrail medyasına göre Lieberman, sadece bu ziyaretlerin iptal edilmesini değil, Ankara’daki Büyükelçi’nin de geri çağrılmasını istiyor. Başbakan Netanyahu ise kendisini şimdilik frenliyor.
Bu arada, Lieberman’ın büyükelçimizi aşağılamak için hazırladığı “mizansen” de Türkiye’de tepki yarattı. İsrail Büyükelçisi bu nedenle dün Dışişleri’ne çağrıldı. Özetle, bu gidişle Türkiye’nin Büyükelçi’sini geri çekmesi de gündeme gelebilir.
Lieberman’ın olumsuz talepleri
Lieberman’ın “mizanseninin” salim kafalı İsrailliler tarafından da kınandığı o ülkede yazılıp söylenenlerden anlaşılıyor. Ancak, olumsuz yeni gelişmeler, Lieberman’ın Türkiye aleyhtarı taleplerini tekrar canlandıracaktır. İsrail kamuoyunun belli bir kesiminin Lieberman’ı desteklediği de unutulmamalı.
Bu genel durum İsrail karşıtı olan Türk ve Arap kamuoylarını memnun edecektir. Erdoğan’ın bölgedeki siyasi popülaritesinin daha da artacağı kesin. Ancak Ankara’nın genel tutumundan memnun olmayanlar da var. Ortadoğu’daki “müesses düzeni” temsil eden iktidarlardan söz ediyoruz.
Örneğin Mısır. Gazze’ye yardım taşıyan ve aralarında AKP milletvekillerinin de bulunduğu konvoy nedeniyle Mısır’da yaşanan olaylardan sonrasında “Kahire’nin Ankara’ya soğuduğu” belirtiliyor.
Ortadoğu’daki “müesses düzenin diplomatları” Türkiye’nin genel dış politikasında belki bir eksen kayması olmadığını, ancak Ortadoğu politikasında radikal unsurlardan yana ciddi bir kaymanın olduğunu vurguluyorlar.
Aynı diplomatlar, konvoy gerginliğini Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun çözdüğüne dair Türkiye’de yayılan havaya da tepkililer. “Mısır artık bir Osmanlı eyaleti değil” diyen bir Arap diplomatı, “Davutoğlu’nun talepleri Kahire’de not edildi, ama sorunu sonunda çözen Mısır’dı” diye konuştu.
Bu da ilgimizi çeken bir hususa getiriyor bizi. Yokladığımız Arap diplomatları Mısır’a toz kondurmuyorlar. Geçen hafta Ankara’ya ziyaret eden Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da benzeri bir yaklaşım içindeydi. Abbas, yardım konvoyuyla yaşanan sorundan da Mısır’ı değil Hamas’ı sorumlu tutmuştu.
Konvoy gerginliği...
Bu arada Türkiye, Ürdün, Suriye ve Lübnan ile olduğu gibi Mısır’la da vizelerin kaldırılması için Kahire nezdinde girişimde bulunmuş. Ancak konvoy gerginliğinden ve Türk kamuoyundaki Mısır aleyhtarlığından sonra Kahire buna soğuk bakıyormuş.
Türkiye Ortadoğu’da kime yakınlık duyduğunu artık açığa vurdu. Tarafsızlığını da böylece yitirdi. Bu durumda ne İsrail ile Suriye, ne FKÖ ile Hamas ne de bölgede başkaları arasında arabuluculuk yapma şansı kalmıştır.
Şimdiki tek rolü ise, Mısır’ın öne sürdüğü ve Suudi Arabistan’ın desteklediği öneri konusunda Hamas’ı ikna etmesidir. Özetle, Hamas’ın Haziran’da Filistin’de genel seçimlerin yapılmasını kabul etmesi isteniyor.
Ortadoğu’yu anlamak için bölgeyi güden dinamikleri tanımak gerekiyor. AKP İktidarının, “Bir zamanlar bizim olan buraları en iyi biz biliriz” yaklaşımına rağmen, bu dinamikleri anladığı konusunda artık ciddi kuşkular var.
Düzeltme: Son yazımızda Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın Uygur Sincan Özerk Bölgesi’nde meydana gelen olaylardan sonra Çin mallarının boykot edilmesini istediğini yazdık. Oysa bu çağrıda bulunan Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’dü. Hatamızı düzeltir, Sayın Çağlayan’dan özür dileriz.