Başbakan Erdoğan’ın G20 zirvesi için bulunduğu Toronto’da ABD Başkanı Obama ile gerçekleştirdiği görüşmenin ayrıntıları bu yazı kaleme alındığında henüz ortaya çıkmamıştı.
Buna karşın, ABD’nin en kıdemli diplomatlarından olan Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Erdoğan-Obama görüşmesinden sadece birkaç saat önce, Washington’un Türkiye’ye ilişkin görüşlerini AP ajansına verdiği demeçte açıkça yansıtmıştı.
Gordon’un sözlerinin Türkiye’yi memnun etmediğini ise Washington Büyükelçimiz Namık Tan’ın AP’nin sorularını yanıtlarken söylediklerinden anlıyoruz. Tan’a göre Gordon Türkiye’ye “haksızlık ediyordu.” Bu eleştiriye maruz kalan Gordon Türkiye’yi yıllarca desteklemiş olan birisidir. AP’ye söyledikleri Ankara’ya bu nedenle daha da acı gelmiştir.
Gordon’un sözlerine gelince, Ankara’nın Güvenlik Konseyi’ndeki İran oylamasında takındığı tutum ile Mavi Marmara olayından sonra Türkiye’den yansıyan İsrail aleyhtarı söylemi anımsatarak şunları söylemiş:
“Türkiye’nin NATO, ABD ve Avrupa’ya hala bağlı olduğuna inanıyoruz. Ancak bunun gösterilmesi gerekiyor. Bu konuda daha önce sorulmamış soruları soranlar var ve bu kötü bir şey, çünkü ABD’nin Türkiye’nin istediği bazı şeyleri desteklemesini zorlaştırıyor.”
Gordon, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’ndeki İran oylamasında takındığı tutum için getirdiği açıklamalara “Washington’da anlam verilemediğini” de sözlerine eklemiş.
Gordon’un sözlerinden haftalar önce bu sütunda belirttiğimiz bir hususun ön plana çıktığını görüyoruz.
Gordon’un söylediklerinden belki bir “Johnson Mektubu” çıkmaz ama ortada bariz bir uyarı (veya tehdit) olduğu kesin. Özetle Gordon, “böyle devam ederseniz ihtiyaç duyduğunuzda bizi yanınızda bulmayabilirsiniz” diyor.
Burada Ankara’nın Ermeni soykırım tasarıları için istediği destek mi, yoksa PKK terörüne karşı istediği destek mi, yoksa başka bir şey mi kastediliyor açık değil. Bunu artık okuyucunun hayal gücüne bırakıyoruz.
Ancak Gordon’un bu sözleri, ABD Kongresi’nden “Türkiye NATO’dan atılsın” seslerinin yükseldiği bir sırada sarf ettiğini hatırlamakta yarar var. Bu arada Gordon’un, bu sözleri sarf etmesinden sadece birkaç saat sonra Başkan Obama ile Başbakan Erdoğan görüşeceklerini bilmemesi de mümkün değil.
Hal böyle olunca Gordon’un söyledikleri ışığında “Obama-Erdoğan görüşmesinden ne çıkmış olabilir?” sorusu karşısında akla şunlar geliyor:
- Bu görüşmede daha çok “savunma konumunda” olan Erdoğan, Türkiye’nin niçin İran’a yaptırımlar konusunda aleyhte oy kullandığını tekrar anlatmaya çalıştı. Ancak Gordon’un sözlerinden Obama’yı ikna etmiş olmasının pek olası olmadığı anlaşılıyor.
- Erdoğan’ın, Mavi Marmara olayı için Ankara’nın istediği uluslararası soruşturmanın yapılmasına da Washington’un desteğini almış olması zayıf bir olasılık. ABD, İsrail’in yapacağını söylediği soruşturmaya karşı değil, sadece bunun, Güvenlik Konseyi’nin de istediği gibi, “uluslararası standartlara göre yapılmasını” istiyor.
- Mavi Marmara konusu ele alınırken, ABD tarafının Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “yakında hep birlikte Kudüs’te namaz kılacağız” şeklindeki çıkışına da açıklama istemiş olması olasıdır. Amerikalı diplomatların söylediklerine bakılacak olursa, Türkiye’yi Ortadoğu sorununda İsrail’e karşı “taraf” yapan bu sözler Washington’da büyük dalgalar yaratmış.
- Terör konusu ele alınırken, ABD tarafı büyük bir olasılıkla PKK terörüne karşı desteğini yineledi. Zaten Irak politikası çerçevesinde bunu yapma zorunluluğu var.
Ancak terör konusu açılmışken Erdoğan’ın “Hamas terör örgütü değil” sözlerinden duyduğu rahatsızlığı yansıtmış olması da olasıdır.
Erdoğan-Obama görüşmesinden ne çıktığını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. Ancak bu arada Washington’dan gelen olumsuz sinyalleri yok saymak da mümkün değil.
Özetle, AKP iktidarı, bozduğu Türk-Amerikan ilişiklerini düzeltmek istiyorsa, Erdoğan’ın nefret ettiği “monşerlere” epey iş düşeceğe benziyor. Ama istemiyorsa, emin adımlarla doğru yolda ilerliyor.