Türkiye referandum kavgasına gömülmüşken, haftanın önemli dış politika gelişmelerinden biri, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu başkanlığındaki heyetin Washington temaslar olacak.
Hükümet kanadından yapılan açıklamalara bakılırsa Sinirlioğlu, ABD’li muhataplarını, iki ülkenin genel hedeflerinin aynı olduğu, farklılığın ise yöntemden kaynaklandığı konusunda ikna etmeye çalışacak.
Bu formül tutacak mı bilemiyoruz, ancak eskisi gibi olmayan Türk-ABD ilişkilerinin ciddi şekilde tamire muhtaç olduğu kesin. Zaten böyle olmasaydı Sinirlioğlu başkanlığındaki “ikna heyeti” bu misyona soyunmazdı.
ABD dışişleri bakanlığında Türkiye’deki gidişatı değerlendirmek üzere kısa bir süre önce yapılan ve içeriği basına - kuşkusuz kasıtlı olarak - sızdırılan toplantı da zaten, Obama yönetiminde AKP iktidarı konusunda bazı soruların sorulduğunu ortaya koymuştu.
Ancak, İran oylaması ve Mavi Marmara olayı sonrasında Erdoğan hükümetine ne kadar kızarlarsa kızsınlar, Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Clinton, başta Irak ve Afganistan olmak üzere, bir dizi nesnel nedenden dolayı Türkiye ile iyi geçinmek zorunda olduklarını biliyorlar.
Bu nedenle Sinirlioğlu heyeti ile yapılan görüşmelerde bardağın dolu olan yarısı üzerinde durulacağını, bu görüşmeler konusunda yapılan açıklamaların da bunu yansıtacağını tahmin etmek güç değil.
Öte yandan, mevcut koşullarda Türkiye’yi “stratejik ortak” olarak kabul etmesi zor olsa bile, Washington’un Ankara ile ilişkilerini bundan böyle “münferit dosyalar” (case by case) anlayışı çerçevesinde yürütme niyetinde olduğu da zaten, kıdemli Amerikalı diplomatların “kulis konuşmalarından” biliniyor.
Başka bir ifadeyle, İran ve İsrail konularında anlaşılamazsa bile - ki bu şartlarda anlaşılması zor görünüyor - bunun yaratacağı olumsuz havanın Irak ve Afganistan’a dönük işbirliğine sirayet etmemesi için gayret edilecek.
Ancak bu durum, ABD Kongresinin Türk-Amerikan ilişkilerini ciddi şekilde gölgeleme potansiyeline sahip olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Sorun bu nedenle yönetimden çok Kongre ile yaşanıyor. Hem Temsilciler Meclisi, hem de Senato kanadında Türkiye aleyhinde zehir zemberek bir havanın estiği ise sır değil.
Bu havanın, AKP Genel Başkan yardımcısı Ömer Çelik’in başkanlığını yaptığı ve Dışişleri Komisyonu başkanı Murat Mercan, Komisyon yardımcısı Suat Kınıklıoğlu, AKP milletvekili Zeynep Dağı ve Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı İbrahim Kalın’ın dahil olduğu heyetin Haziran’da Kongre’de gerçekleştirdiği temaslardan sonra daha da bozulduğu belirtiliyor.
Financial Times gazetesinde “Obama’nın Ültimatomu” olarak geçen hafta çıkan haberin özündeki mesaj da sonuçta bununla ilgiliydi. Kaldı ki, Obama’nın G-20 zirvesi sırasında Erdoğan’a söylediği belirtilen şeyi Ankara’daki kıdemli Amerikalı diplomatlar da söylüyorlar. Söyledikleri ise şu:
“Ankara İran konusunda Güvenlik Konseyi’nin ve ABD’nin istediği yoldan gitmez ve İsrail ile ilişkilerini normalleştirmezse, yönetiminin Türkiye’nin istediği önemli bazı şeyleri Kongreden geçirmesi zor olacak.”
Bundan elbette ki bir “ültimatom” çıkmaz , fakat diplomatik anlamda “aba altından sopa gösterildiği” de kesin. Ancak, AKP iktidarının kendisini kesin ifadelerle bağladığı İran ve İsrail konularında ABD Kongresince istenen noktaya gelmesi de zor görünüyor.
Bu durumda Sinirlioğlu heyeti, Washington’da gerçekleştireceği temaslarda yönetim kanadını ikna etse bile, bunun Kongre üzerinde etkili olacağı kuşkulu. Öte yandan önümüzde, İran yaptırımları, Mavi Marmara soruşturmaları ve Ermeni soykırımı tasarısı derken, Kongre’deki Türkiye aleyhtarı havayı daha da bozabilecek dikenli bir yol bulunuyor.
Türk-ABD ilişkilerindeki ciddi bozukluğu tamir etmek bu nedenlere başka bir bahara kalacak gibi görünüyor. O da, önümüzdeki aylarda tamiri mümkün olmayan nokta geçilmezse. Bu arada iki ülke, ilişiklerini münferit dosyalar bazında yürütebildikleri kadar yürütmeye çalışacaklardır.