Hükümetin “komşularla sıfır sorun” politikası bir cephede çatırdama sinyalleri veriyor. Fakat Türkiye’nin bir suçu yok. Sorun, Kopenhag Kriterleri’nin AB’nin yeni üyesi Bulgaristan’a fazla gelmeye başlamasından kaynaklanıyor.
Türkiye, AB yolunda cesur demokratik adımlar atmaya çalışırken, Bulgaristan tam aksi istikamette ilerliyor. Birliğin ruhuna ve hukukuna aykırı adımlarla, milliyetçilik adına bilinçli bir siyasi gerileme dönemine girmiş bulunuyor.
Bulgaristan’daki ırkçı Ataka partisinin Türk azınlığa karşı düşmanlığı zaten biliniyordu. Sorun, Başbakan Boyko Borisov’un, kısa adı GERB olan, “Avrupai Kalkınma için Vatandaşlar Partisi”nin de aşırı sağ eğilimler sergilemesinden kaynaklanıyor.
Borisov son olarak, 15 Aralık’ta, Ataka lideri Volen Siderov ile bir basın toplantısı düzenledi. Orada, haftanın beş günü 10 dakika süreyle yayımlanan Türkçe haber bülteninin kaldırılması için referandum yapılması konusunda bu partiye destek verdi.
Erdoğan’a açıkladı
Partisinin iddialı ismine bakmadan ve AB normlarını hiçe sayarak bunu yapan Borisov, garip bir gerekçe de öne sürdü. Bu meselenin böylece demokratik yoldan nihai olarak çözülmüş olacağını söyledi.
Ancak herkes bu demagojiye kanmış değil. Bulgaristan’da hâlâ akıllı ve salim düşünenler var. Örneğin Cumhurbaşkanı Georgi Purvanov. Bu önerinin ülke adına dünyaya verdiği berbat imajı gören Purvanov, Borisov’u Ataka tarafından tuzağa düşürülmekle suçladı.
Özetle dolaylı olarak, “üçüncü sınıf bir partinin oyununa geldin” demeye getirdi.
Tabii Borisov’un oyuna gelip gelmediği bilinmiyor. Zira kendisinin de Türk azınlığı konusunda çok olumlu olmadığı biliniyor.
Buna rağmen durumun vahametini kavramış olmalı ki, geçen hafta Başbakan Erdoğan’ı arayarak bu konuda açıklamalarda bulunma ihtiyacını duydu. Fakat Sofya’yı burada asıl endişe eden şey, AB’nin de konuya el atmış olmasıdır.
Avrupa Parlamentosu’ndaki “Avrupa için Liberaller ve Demokratlar Birliği” (ALDE) Başbakanı Guy Verhofstadt, bu konuda yaptığı açıklamada sert ifadeler kullanarak, “Bulgar hükümeti aklını başına toplamalı” dedi.
Verhofstadt, bu tür bir referandumunun mantıki sonucu olarak, çoğunluğun Ataka’nın talebini destekleyeceğini belirtti. Ankara’da konuştuğumuz bir AB diplomatı da, benzeri bir argümanla ve kinayeli bir şekilde, “AB’nin çok duyarlı olduğu eşcinsel hakları konusunda da bir referandum yapsınlar da görelim” diye konuştu.
AB’ye girse de kriterlere uymalı
Uzun yıllar Belçika’nın başbakanlığını yapmış olan, Avrupa siyasetinin güçlü isimlerinden, Verhofstadt, Bulgaristan’ın azınlıklar konusunda AB yasalarını karşısında bulacağını da söyledi. ALDE’de, konunun Avrupa Parlamentosu’nda ocak ayında gündeme alınıp tartışılması için ısrarcı olacaklarını açıkladı.
Hatırlanacaktır, Jivkov döneminde Türk azınlığa karşı uygulanan baskıları ilk kez ortaya çıkaran ve böylece Bulgaristan’ın başını çok ağrıtanlar Batılı kaynaklardı.
Borisov’un bu nedenle Verhofstadt’ın açıklamalarından çok memnun olması mümkün değil.
Kaldı ki, AB çevrelerinde, Bulgaristan’ın bu haliyle AB’ye niçin alındığını soranların sayısı da artıyor. Burada elbette ki, AB kapısında “Kopenhag Kriteri” gerekçesiyle bekletilen Türkiye’de, “çifte standart” suçlamalarının yükselmesi doğal sayılmalı.
Gerçek şu ki, Bulgaristan AB’ye tümüyle kültürel nedenlerle ve kontrol edilebilir küçük ölçeği nedeniyle, yani yanlı bir şekilde alındı. Yoksa gerekli şartları yerine getirmiş değildi. AB o sırada, “Şartların tümünü üye olduktan sonra yerine getirirler” dedi.
Ama şimdi bunun olmadığını, aksine gerilemeler yaşandığını görüyor. Bu nedenle de Sofya şu anda AB ile özellikle insan hakları ve yolsuzluk konularında sorunlar yaşıyor.
Kısacası, hangi nedenle AB’ye alınmış olursa olsun, bu Bulgaristan’ı AB kriterleriyle değerlendirilmekten kurtarmıyor. Bu gözle bakıldığında, Bulgaristan sınıfta kalma yolunda hızla ilerliyor. Çünkü başta dediğimiz gibi, Kopenhag kriterleri kendisine fazla gelmeye başladı.