Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ortalığı kasıp kavuran dijital platform dizisi “Inventing Anna”nın Anna’sı, gerçek hayatta sizin karşınıza çıksa siz de ona kanar mıydınız? Kandınız diyelim. Ya sonra?

Anna’nın çok zeki ve büyüleyici olduğunu biliyordum, çünkü böyle olmasa bu yaptıklarını başaramazdı. Ama bu kadar sevilesi bir insan olacağını beklemiyordum. Şen şakrak ve büyüleyici biriydi. Onda insanı kendisine çeken bir hava var. Her dolandırıcı bir şekilde karizmatik oluyor.” Bu sözler, an itibarıyla dünyayı kasıp kavuran, herkesin üzerine yazdığı, konuştuğu “Inventing Anna” isimli dijital platform dizisinin başrolü Julia Garner’a ait. Niçin yazıma bu alıntıyla başladığıma gelince... Hayır, bugün ava giderken avlananları konuşmayacağız. Bugünkü konumuz, dolandırıcılığın duygusal dünyamızın üzerinde bıraktığı etki. Çünkü dolandırıcılık, yüksek dozda manipülasyon içeren, direkt kalbi ve beyni ele geçiren bir eylem. Dolandırıcıların bizler üzerinde gizli bir hayranlık etkisi bıraktığı gün gibi ortada. Yoksa bir yandan cık cık deyip diğer yandan “Voouuv! Sen şu Anna’ya bak! Kız efsaneymiş!” diye yorum yapmazdık. Televizyon karşısında oturan bizleri bile etkileyen bu şahıslar, gerçek hayatta karşımıza çıksa acaba biz de kanar mıydık dersiniz? “Asla kanmazdık.” Eminim ki Anna’nın kurbanları da onunla karşılaşmadan önce aynı cevabı verirdi!

Haberin Devamı

Şüpheciler kulübü

Ava gitmeyen de avlanabilir

Maddiyatı bir kenara koyup başlayalım. Duygusal anlamda dolandırıldığınız bir ilişkiniz oldu mu hiç? Size kendini bambaşka gösteren o kişinin sonunda “fake” çıktığını anladığınız türden bir ilişkiden söz ediyorum. Gerçek olay: Çok kısa zaman önce, bir arkadaşımın arkadaşı bir çocukla tanıştı. Kızın ailesi, maddi durumu, eğitimi, güzelliği, aklı fikri, her şeyi premium. Karşısına çıkan erkek de onunla aynı ayardaydı. Bir buçuk ay gibi kısa bir sürede yıldırım aşkına tutuldular. Çocuk, kızın ailesiyle tanıştı, Maldivler’de evlenme teklifi edildi ve kız ağzı kulaklarına İstanbul’a döndüğü zaman, başka bir kızdan, çocuğun tamamen sahtekâr olduğunu anlatan bir mesaj aldı. Küçük bir araştırmayla ikinci kızın dediklerinin doğruluğu kanıtlandı. Küçük araştırma dediğim de, yüzüğün kuyumcuya götürülüp sahte olduğunun öğrenildiği andı. Çocuğun evi, bir başkasının evi, arabası bir başkasının arabasıymış. Özetle Tinder sahtekârı Shimon Hayut’un, uydurma ismiyle Simon Leviev’in bir replikasıymış. Benim tanıdığım kişinin yaşanmış hikâyesini dinlerken aklınızdan şu geçmiştir: “Bu profilde bir kız bile bunlara kanıyorsa pes!” Pes demeyin. Bir kişinin duyguları, hangi motivasyonla olursa olsun, bir diğer kişiye akıyorsa ve karşınızdaki “gerçek” çıkmıyorsa ciddi anlamda duygusal çöküş yaşıyorsunuz. Bana sorarsanız, dünyada başımıza gelecek en kötü şey, insanlara inancımızı kaybetmektir. Çünkü her şeyden çok “inanmaya” ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Haberin Devamı

“İhanet körlüğü”

Bugün, sosyal medya platformlarında takip ettiğim bir arkadaşımın gönderdiği linki “Ya hesabı ele geçirildiyse?” diye tıklayamamak; yeni tanıştığım kişiyi dedektif gibi Google’dan araştırmak; adres bilgilerimi mesajda yazamamak bile, “dolandırıcılık” olayının bünyemizde yarattığı etkilerdir. Action Fraud verilerine göre, Kasım 2020 ile Ekim 2021 arasında İngiltere’de, Uluslararası Dolandırıcılık İstihbarat Bürosu’na 9 bine yakın başvuru olmuş. Toplam maddi kayıp ise yaklaşık 100 milyon sterlin. Bense bu rakamın içinde, romantik anlamda dolandırılan kişilerin olduğunu düşünmüyorum. Dikkat ederseniz belirttiğim tarihler pandemi başlangıcına denk geliyor. Yani çevrimiçi flörtün patlama yaşandığı günler. Hepimizin içine çöken yalnız kalma, sevilmeme, hastalanma gibi duygularla nasıl oynandığını düşünün.

Haberin Devamı

Ve kalplerde açılan yaraları... “Nasıl kandın?”dan ziyade “Nasıl devam edeceksin?” sorusu sorulmalı romantizm yüzünden dolandırılanlara. Bir daha mı düştü aynı tuzağa? O zaman anlayın ki üzerine “ihanet körlüğü” çökmüştür.

Şüpheciler kulübü

 Efsane dolandırıcılar

Beni derinden etkileyen, gerçek hayatlardan çıkışlı “dolandırıcı” filmlerini paylaşmak istiyorum sizlerle. 2002’nin hit filmlerinden, Steven Spielberg imzalı “Catch Me If You Can”de Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı Frank Abagnale karakterini hatırlar mısınız? Kâh doktor kâh pilot kimliğine bürünüyordu. Ya 2010 yapımı “Catfish” belgeseline ne demeli? İlişki kurmak için sanal bir kimlik yaratıp karşındakini kandırma durumuna catfishing diyoruz. Peki, bu terimin “Catfish” belgeselinden çıktığını biliyor muydunuz? Financial Times tarafından “Hitchcock’un yönetmediği en iyi Hitchcock filmi” diye nitelendirilen belgesel, sanal dünyadaki romantizm dolandırıcılığı konusunda kocaman bir kapı açmıştı. 2013’teki bir başka DiCaprio filmi, borsayı dolandıran “The Wolf of Wallstreet” de unutulmazlarım arasında. 2017 tarihli, Robert De Niro ve Michelle Pfeiffer başrollü “The Wizard of Lies” filmi ve hiç gerçekleşmeyen dev müzik festivalini konu edinen 2019 tarihli “Fyre Festival” belgeseli beni çok etkilemişti.