Bir bilimkurgu filmi seçerken içinde mutlaka bir başrol kadın oyuncu olmasına dikkat ederim. Kadının kıvrak zekâsının uzaylara layık olduğunu düşünüyor ve aktrisleri bu türe çok yakıştırıyorum.
Orijinal bir bilimkurgu filmi/dizisi seyretmek, benim için bir şölendir. Bilinenin ötesindekileri gördüğüm, bilimin, ilimin uçsuz bucaksızlığını gözler önüne seren, aklımı açan bu tür, başroldeki kadın oyuncunun varlığıyla beni daha da yükseltir. Bu türe neden mi kadın oyuncular yakışıyor? Çünkü bizdeki keskin kıvrak zekâ, çok boyutlu düşünme kabiliyeti, uzayda ve paralel evrende cidden işe yarıyor. Burada işe yaramıyor mu diyeceksiniz, evet yarıyor. Ama bu cevher bence esas uzaylara layık. Kadınların sürükleyip götürdüğü bilimkurgu filmlerine kısa bir tur düzenleyeceğiz bu hafta.
Bilimkurgu kadınları
Amerikalı Scarlett Johansson, oyuncu olarak bilimkurguda birinci tercihim. Hem dişi hem maskülen duruşu, mükemmel oyunculuğuyla birleştiğinde ağzım açık izliyorum kendisini. “Under the Skin”, “The Island”, “The Ghost in the Shell”, Marvel evreninde çekilen “Black Widow” ve benim için bir numaralı bilimkurgu filmi olan “Lucy”, hep onun sihri sayesinde efsaneleşti. Hiç unutmam, sinemada izlediğim “Lucy” bittiğinde gözyaşlarımı silmem ve toparlanmam uzun zamanımı almıştı.
Listemin ikinci sırasında Güney Afrikalı oyuncu Charlize Theron bulunuyor. “Mad Max: Fury Road”u izleyen bir arkadaşım şunu demişti: “Filmde Charlize’ın kafası makine yağı içinde, tek kolu yok ve bu haliyle bile benden on kat daha güzel!” Savaşçı kadın rolleri Charlize’e çok yakışıyor, çünkü kendisi gerçek hayatında da bir savaşçı. “Prometheus”, “Æon Flux”, “The Road” ve “Astronaut’s Wife” isimli bilimkurgu filmleri de dev filmler, kaçırdığınız varsa izleyiniz deriz.
Listemin üçüncü sırasında Jennifer Lawrence var. “The Hunger Games” üçlemesi beni benden almıştı. Vahşi değil, sakin bir oyunculuğu var Lawrence’ın. Bunu bir bilimkurguda izlemek de ayrı keyif veriyor. “X-Men”deki Mystique rolü ve “Passengers” filmi de unutulmazdı.
Sigourney Weaver, “Alien” filmiyle bana bilimkurguyu sevdiren kadındır. “Avatar”, “Galaxy Quest” de başarılı filmlerindendir. Yaratıklarla savaşmak bir kadına bu kadar mı yakışır!
Ya Milla Jovovich’in, Luc Besson yapımı “The Fifth Element” filmindeki Leeloo rolü? Aylarca çıkamamıştık etkisinden hatırlarsınız. “Resident Evil” ve “Ultraviolet” filmleri de iyiydi; bu kadın gerçekten yakışıyor bilimkurguya.
Sandra Bullock’un “Gravity” isimli uzay filmini hatırlayanlar? Doğruya doğru, etkileyiciydi. Hatta verdiği bir röportajda, bu filmin kendi sinir sistemini bozduğunu söylemişti Bullock.
Ve sıra geldi Natalie Portman’a. Duygusal filmler denilince bir, bilimkurgu denilince son numaram.
O kadar naif, o kadar hassas bir duruşu var ki bilimkurguda izlerken bir değişik geliyor kendisi. Fakat o da içimde bir duyguya hizmet ediyor. “Star Wars”, “Annihilation” ve “Mars Attacks” da oynadığı diğer bilimkurgulardır.
Moonfall
“X-Men” serisi, “Extant” ve “Cloud Atlas”ın ardından, Halle Berry’yi yepyeni bir bilimkurgu filminde izleyeceğiz. Roland Emmerich’in yönettiği “Moonfall”dan söz ediyorum. Kendisini “Indepence Day”, “White House Down” ve “Day After Tomorrow” isimli filmlerden tanıyoruz. “Moonfall”da, Halle Berry ve Josh Gad, başrollerde. Ay’ı Dünya çevresindeki yörüngesinden gizleyen gizemli bir kuvvet ve dünyadaki yaşamın tehlikeye girmesi; konu da budur. Berry, NASA’da daha önce astronotluk yapan, şimdi de yönetici kademesinde görev alan bir kadını canlandırıyor.
Cep telefonu sorunsalı
Dünya futbolunun efsane ismi Cristiano Ronaldo, Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleştirdiği bir konuşmada, gençlerin dijital dünyanın esiri olduğunu ve buna üzüldüğünü söyledi. Konu 11 yaşındaki oğluna geldiğinde eklemiş: “Oğlumun bana tek sorduğu şey, ne zaman bir telefonu olacağı. Ona, daha zamanın gelmediğini söylüyorum.” Portekiz’de bulunan Ilha de Fuzeta adasını komple satın alıp çocuğuna cep telefonu almayan koca yürekli bir adamsın sen Ronaldo. Dalga geçmiyorum, son derece doğru buldum bu yaş limiti olayını. Uzmanlar, “Çocuğunuza 12 yaşından önce cep telefonu vermeyin” diyor, fakat dinleyen kaç kişi? Otur, sıfır! Hepimiz bu konuda sınıfta kaldık. Cep telefonuna elini veren kolunu kaptırıyor, misal bizler. Bazen telefonumu evde unuttuğumu fark edince kısa bir paniğin ardından kendi kendime “Oh be!” dediğimi fark ettim. Çocuğum olmasa hayatımdan atmak isterdim telefonu, o derece rahatsızım artık. Bünyemi frenlemek için birçok şey yapıyorum. Mesela bir restoranda arkadaşımı beklerken telefonuma bakmıyorum, etrafa bakıyorum artık. Herkesin gözü telefonunda olduğu için kimse de bana bakmıyor, rahat rahat izliyorum milleti. Var mıdır cep telefonunu hayatından komple çıkaran diye Google’da sörf yaparken bakın kimlere rastladım:
Telefonsuzlar
“iPhone’um yok, mail adresim yok, saatim, mücevherim, cüzdanım yok. Tek önemsediğim şey, çocuklarımla olmak ve film çekmek” diye açıklama yapan Tom Cruise’a “Bravo!” diyorum. “Big Little Lies” isimli kült dizinin starlarından Shailene Woodley de telefonsuzlar kervanında yürüyor: “Teknoloji insanı değilim. Akıllı telefonum yok, cep telefonum da. Teknolojiden uzaklaştıkça özgürleşiyorsunuz. Telefonsuzluğu seçtiğimden beri adres ararken arabayı kenara çekip millete adres soruyorum. Eskisinden daha fazla konuşmaya başladım insanlarla.”
Ya, “Hayatım muhteşem. Çünkü beni iki dakikada bir zır zır arayan kimse yok,” diyen Elton John’un tatlılığı! Sadece iPad’i varmış, onu da çocuklarıyla görüntülü konuşmak için kullanıyormuş. Justin Bieber da iPad’cilerden. Son üç yıldır akıllı telefonunu çıkarmış hayatından. Sarah Jessica Parker, telefonuyla vedalaşıp sadece Blackberry’den mail okumaya geçişini şöyle özetliyor: “Mesaj kutunuz dolu uyarısı resmen kâbusum olmuştu!”