Habsburglu ikon: Sisi

Romy Schneider’ın performansıyla hafızamıza kazıdığı Avusturya İmparatoriçesi Sisi’nin hikâyesi, başarılı yapımlarla ihtişamlı bir dönüş yapıyor günümüze.

Günde otuz ila kırk adet Rus ve Türk sigarası içer; her akşam, yemekten sonra tüttürdüğü sert İtalyan purosuna Türk kahvesi eşlik ederdi... Denize karşı yoğun bir sevgisi vardı; bu sevgisini pekiştirmek adına, sol omzuna bir çapa dövmesi yaptırmıştı... Avlanmak, at binmek onun için önemliydi; atlarından birinin ismi “Nihilist” idi...

Avusturya’daki Schonbrunn Parkı’nın bir köşesinde kurduğu süt çiftliğinde, pek değer verdiği Jersey inekleri yaşardı; bazen gün içinde tükettiği tek şey, bu ineklerin sütü olurdu. Bazı seyahatlerine hizmetçilerinin ve atlarının yanında ineklerini de götürürdü... 1.72 santimetre boyunda, incecik bir silüeti vardı. Zayıf gösterdiğini düşündüğünden halka etek ve jüpon giyerdi. Stiliyle dönemin ikonu kabul ediliyordu... Güzelliğe ve gençliğe obsesif şekilde takıntılıydı. Genç imajını koruyabilmek için 32 yaşı itibarıyla fotoğraf çekimine ve portre çizime son verdi. Ayak bileklerine uzanan saçları, onun her şeyiydi. Kişisel kuaförü Fanny Feifalik, onunla her yere giderdi, saç bakımının bir tam günü bulduğu zamanlar yaşanıyordu...

Bel ölçüsünün yıllarca 45 santim olduğu söylenirdi. Günde üç kez tartılır, 50 kiloya yaklaştığını gördüğünde şok diyet uygulardı. Et yemez, et suyu tüketirdi. Zayıflamak için buhar banyosu, cilt güzelliğini korumak için zeytinyağı kürü yapardı. Tüm konutlarına spor salonu inşa ettirmişti... Beslenmesi adına en büyük kaçamağı, menekşe rengi dondurmaydı; Demel Pastanesi, o günden bu güne halen bu dondurmayı üretir... Sanki bir pop starın hayatını anlattım değil mi size? Gerçi, o da 19’uncu yüzyılın pop starı sayılırdı. Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth, namıdiğer “Sisi”ydi o!

Trajediler imparatoriçesi

Seneye, Sisi’nin ölümünün 125’inci yılı olacak. Onu hep Galler Prensesi Diana ile aynı kefeye koyarım. Girdikleri odayı istemsizce aydınlatan iki kadın... İkisi de olmak istedikleri kişiye dönüşme yolunda bir komploya kurban gitti. Nasıl ki Diana ardında birçok cevapsız soru bıraktı, aynı durum Sisi için de geçerli bence. Elbette Sisi’nin hikâyesinde, daha eskide kalan bir sis perdesi var. Bu güçlü figürü yeniden canlandırmak için, iki şahane yapıma imza atıldı 2022’de. İlki, bir dijital platformda izlediğimiz “The Empress” dizisi idi ve gerçekten müthiş bir işti. Sisi’yi etkileyici şekilde oynayan Devrim Lingnau’nun annesi Alman, babası Türk. Bu nevi şahsına münhasır kadının kendisini bir anda Avusturya İmparatoru Franz Joseph ile evli bulması; güçlü karakterinin saray tarafından ezilmesi, yine de ayakta kalması ve hatta Avusturya-Macaristan ikili monarşisinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynaması konu ediliyordu dizide. İlerleyen bölümlerde, Sisi’nin tek oğlu, Arşidük Rudolf’un, âşığı Barones Maria Vetsera’yı av köşkünde öldürüp kendisinin de intihar etmesini (Mayerling Faciası) ve Sisi’nin Cenevre Gölü’nde komploya kurban gidişini izleyeceğimizi düşünüyorum. Sisi’nin yaşadığı facialardan biri de Paris’te, bir hayır kermesinin yapıldığı binada çıkan yangında kız kardeşini kaybetmesidir. Belki çağrıştırmıştır; gerçek hayattan uyarlanan “La Bazaar de La Charite” isimli dijital platform dizisi bu yangını konu ediyordu.

Sisi, Oscar’da

Avusturya’nın 2023 Oscar adayı, “Korsaj” (Corsage) isimli film, Sisi’nin hayatını anlatıyor. Başroldeki Vicky Krieps performansının öve öve bitirilemediği film, şimdiden birçok ödül topladı. İmparatoriçe’nin 40’ıncı yaş doğum günü kutlamalarını merkeze alan film, hayatını doyasıya yaşamak isteyen Sisi’nin çalkantılı iç dünyasını açıyor bizlere. Yönetmen koltuğunda da bir kadın, Marie Kreutzer var. Merakla izlemeyi bekliyorum.