Halen Japonya’da bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Nikkei Asian Review” dergisine verdiği demeçte, “Ukrayna krizinin Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede bir ‘domino etkisi’ yaratmasından kaygılandığını” söyledi. Örnek olarak da Ukrayna’nın başına gelenlerin -yani Kırım’ın bağımsızlık ilan edip Rusya’ya bağlanmasının- “Trans-Dinyester, Abhazya, Dağlık Karabağ gibi bölgeleri de” aynı yola sürükleyebileceğini belirtti.
Bakan bu nedenle herkesin komşu ülkelerinin toprak bütünlüğüne saygılı olması gerektiğini vurguladı ve bu “donmuş sorunlar”ın zorlama ile değil, diplomasi ile halledilmesini istedi...
Bakanın Ukrayna krizinin bir “domino etkisi” yaratabileceği görüşü doğrudur. Nitekim şu sırada Rus askeri birliklerinin toplandığı Ukrayna’nın doğu sınırlarına yakın bölgede ayrılıkçı hareket, Kırım örneğini uygulamak çabasındadır.
Bu coğrafyada ayrılıkçılık veya bölücülük trendi yeni bir şey değil. Kafkasya’da Güney Osetya ve Abhazya Gürcistan’dan kopup bağımsızlık ilan ederek Moskova’nın güdümü altına girmediler mi? Balkanlarda Kosova Batı’nın (ve Türkiye’nin de) desteğiyle Belgrad’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan etmedi mi?
Mikro-milliyetçilik
Gerçek şu ki trend bu yönde. Ve bu trend küresel boyutlar almış durumda.
Dünkü yazımızda “Avrupa’daki bölücülük”ten söz etmiş, üç güncel örnek vererek Katalonya’nın İspanya’dan, Venedik’in İtalya’dan, İskoçya’nın Britanya’dan ayrılmak çabasında olduklarını belirtmiştik. Bunlar dış etkenlerle değil de iç dinamiklerle bağımsızlık peşinde koşan bölgeler. Ama trend aynı: Hepsi “mikro-milliyetçiliğin” körüklediği ayrılıkçı hareketler.
İlginçtir, şu sırada Avrupa’nın kökleşmiş devletlerinde -İspanya, İtalya, Britanya gibi- ayrılıkçılar birbirlerini örnek olarak gösteriyorlar, “biz de onlar gibi ayrılıp bağımsız olalım” diyorlar!
Kafkasya’da ve Doğu Avrupa’da olanlar bu trende paralel; ama burada şartlar daha farklı. Örneğin Kırım’ın Ukrayna’dan kopması bölgenin nüfus yapısının (Rus kökenlilerin çoğunlukta olmasının) ve dış etkenlerin (Moskova’nın bu hareketleri manipüle etmesinin) bir sonucu.
Kosova’daki olay da bu kategoride. Orada ayrılıkçı hareket, dış güçlerin (Batı’nın) verdiği destekle gerçekleşti. Tek fark Kosova’nın bağımsızlığını koruması, başka bir ülkeye bağlanmaması.
Ama sonuçta görülen manzara, ulus-devletlerin “toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin” sarsılması veya çökmesidir.
Çifte standart
Bu olaylar, ulus-devletlerin “egemenlik” ve “toprak bütünlüğü” gibi temel hakları ile, “halkların kendi geleceklerini belirleme - “self-determinasyon” hakkı ile ilgili argümanları karşı karşıya getiriyor.
Kırım’dan Kosova’ya, Katalonya’dan Venedik’e kadar, son uyuşmazlıklarda devlet yöneticileri birinci şıkkı, ayrılıkçı güçler ise ikinci şıkkı savunuyorlar. İki argüman arasındaki çelişki, üçüncü ülkelerin bu konuda aldıkları tutumda “çifte standart” uygulamalarına yol açıyor. Rusya Kırım olayında “self-determinasyon” hakkını savunarak ayaklananlara destek vermiş, ama Kosova’da Sırbistan’ın “toprak bütünlüğü”nü savunarak bölgenin bağımsızlığına karşı çıkmıştı. Batı’nın tutumu ise bunun tam tersi...
Evet, bu “çifte standart”tır... Bunu uygulamayan var mı?