Soma faciasının benzer- lerinin başka ülkelerde de meydana geldiğini söylemek, bu olaydan duyulan derin acıyı ne kadar hafifletir? Hele yapılan benzetme yanlış olursa...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önceki gün, Soma’daki basın toplantısında maden ocağı kazalarının sadece Türkiye’de cereyan etmediğini ve bu tür risklerin işin icabı olduğunu göstermek için, dünyadaki benzer olayların bir listesini sundu.
Başbakan 19. yüzyılın İngiltere’sine dönerek, 1862, 1868 ve 1894 yıllarında bu ülkede vuku bulan büyük maden ocağı kazalarından söz etti. Daha sonra 20. yüzyılın başlarında Fransa ve Japonya’daki kazalara değindi.
Başbakan’a bu listeyi verenler, kendisini bu trajik ortam içerisinde ne duruma düşürdüğünün farkındalar mı? Maden ocaklarının bugünkü standartlarını 150 yıl önceki İngiltere veya 50 yıl önceki Avrupa ve ABD’deki koşullarla mukayese etmek mümkün mü?
Günümüzde gelişmiş ülkelerde bu sektörde çalışan şirketler, modern teknoloji sayesinde, “sıfır ölüm”ü -hatta kârdan önce- hedef olarak benimsemişlerdir.
Eğer kıyaslama yapılacaksa, artık kaza ve ölüm oranlarının çok düşük olduğu bugünkü İngiltere, Almanya, ABD, Japonya gibi ülkelerle yapılmalı. O zaman da maalesef Türkiye’nin hiç de parlak olmayan sicili ortaya çıkar. Nitekim Türkiye halen maden kazalarındaki ölüm oranında Avrupa’da birinci, dünyada da üçüncü durumda.
Neden böyle oluyor?
Bu durumun nedenlerini iyi araştırmak gerek. Soma’daki kaza nedeniyle konuşan yerli ve yabancı uzmanlar, madencilik sektöründe iş güvenliği konusunda Türkiye’nin standartlarının diğer birçok dünya ülkelerininkinden düşük olduğu konusunda hemfikirdiler.
Şirket yöneticileri ve Ankara’daki resmi ağızlar, Soma’daki kömür ocağındaki çalışma koşullarının “mevzuata tamamen uygun olduğunu ve gerekli denetimlerin periyodik olarak yapıldığını” söylüyorlar. Ne yazık ki bu facia ve bu kadar ölüm bu argümanı çürütüyor. Demek ki mevzuat da, denetim de ileri sanayi ülkelerinde uygulanan standartlara uygun değil. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün görüşü de bu yönde.
Dolayısıyla, Türkiye’nin bu sektördeki kötü rekorunun sebebini zafiyetine ve yetersizliğine atfetmeli.
Bunun düzelmesi için her şeyden önce ölümün madencilerin bir alın yazısı olduğu şeklindeki yanlış kanıyı değiştirmek şart. Türkiye eski “kaderci” tutumunu artık değiştirmelidir.
Soma faciasına çok geniş yer veren dünya basınında üzerinde durulan noktalardan biri de bu kadercilik anlayışıdır. Bir BBC yorumcusunun belirttiği gibi, Türkiye bu “kültür farkı”nı gözden geçirmek ve bu meseleye daha çağdaş yaklaşmak durumundadır.
Bu “son” olsun!
Soma faciasının acılarını dindirmek kolay olmayacak. Ancak bunun artık bir “son” olması ve benzer olayların bir daha meydana gelmemesi için gereken her şeyin yapılması gerek. Bu A’dan Z’ye, sektörle ilgili stratejinin yeniden düzenlenmesi demektir.
O zaman Türkiye’deki olumsuzlukları 19. yüzyıl İngiltere’sindeki kötü şartlarla karşılaştırmak yerine, gelişmiş ülkelerin çağdaş standartlarına benzetmek mümkün olabilir...