Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin jeo-stratejik konumu, yıllar boyunca dış politikanın belirleyici unsurlarından biri olmuştur. Türk diplomasisi özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde bu avantajını iyi kullanmasını bilmiştir.
Soğuk Savaş’tan sonra büyük dünya olaylarının hep Türkiye’nin yer aldığı Ortadoğu-Kafkasya-Balkanlar üçgeninde odaklanması, Ankara’nın jeo-stratejik değerini korumasına ve proaktif bir dış politika izlemesine imkân sağlamıştır.
Günümüzde de Türkiye’nin jeo-stratejik önemi devam ediyor. Nitekim Batılı liderler her vesile ile konuşmalarında bunu belirtmeyi ihmal etmiyorlar.
Ancak son zamanlarda Türkiye’nin dış imajında bir bozulmanın görüldüğü açık. Türkiye özellikle ABD’nin ve Avrupa’nın eleştirilerine hedef oluyor. En önemli eleştiri konusu da, iç durumdaki gelişme- lerle ilgili: Gezi Parkı olayları, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu, ifade özgürlüğü kısıtlamaları, yargıdaki baskılar, otoriter davranışlar gibi...
Bu konuda dış tepkiler ve eleştiriler sadece medyadan, düşünce kuruluşlarından, sivil toplum örgütlerinden değil, aynı zamanda hükümetlerden ve bu ülkelerin Türkiye politikalarını belirleyen çevrelerden de geliyor. Örneğin Beyaz Saray’dan, AB merkezinden, Avrupa ülkeleri hükümetlerinden...

Eleştirilerin anlamı
Bu tepkilere ve eleştirilere bakınca, şu soru akla geliyor: Acaba bu tavır Türkiye’nin jeo-stratejik konumuna veri- len değeri nasıl etkileyecek? Bu eleştirileri yapan devletlerin gözünde Türkiye eski önemini koruyor mu, korumuyor mu?
Evet, koruyor. Batı bu nedenle Türkiye ile bağlarını eskisi gibi sürdürmek ve onu hep yanında görmek istiyor. Bu Batılı ülkelerin Türkiye politikasının stratejik çıkarları açısından temel unsurlarından biridir.
Görüşüne başvurduğumuz bir Batılı diplomatın deyişiyle “Türkiye’deki bazı iç olaylarla ilgili yapılan eleştiriler, ona eski önemin verilmediği anlamına gelmez. Bu tepkileri ‘dost acı söyler’ sözüne göre değerlendirin”...
Bir başka Batılı diplomat da şu görüşte: “Bu eleştiriler, aynı demokratik ve özgür camianın bir parçası olduğumuz için yapılıyor. Bu Türkiye ile sıkı işbirliğine engel sayılmamalı”.

Bekledikleri tavır
Aslında Türkiye dış ilişkilerinde sıkıntı çektiğinde jeo-stratejik konumuna güvenerek onun avantajını kullanmıştır.
Örneğin ABD Kongresi’nde Türkiye’ye karşı bir karar alınması söz konusu olduğunda, Ankara bunu engellemek ve yönetimi kendi safına çekmek için “jeo-strateji kartı”nı oynamıştır. Sonuçta çoğu kez yönetimin de muhaliflerine karşı aynı argümanı (yani “Türkiye önemlidir, kaybedilmemelidir” tezini) kullandığı görülmüştür...
Ancak Türkiye’nin jeo-stratejik değerini korumasında esas etkili olan başka bir faktör var: O da Ankara’nın önemli dünya meselelerinde aldığı tavırdır. Örneğin şu sırada Suriye sorunu ve
Ukrayna krizi gibi...
Açıkçası Batı Türkiye’yi uluslararası meselelerde kendi yanında gördüğü nispette onun jeo-stratejik konumuna önem veriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin “güvenilir bir müttefik” olarak davranmasını ve kendisiyle işbirliğinden kaçınmamasını bekliyor.
Bu bakımdan Türkiye’nin jeo-stratejik konumuna verilen değer Ankara’nın bu avantajını ne şekilde ve ne yönde kullandığına bağlıdır.