Türkiye’deki yerel seçimler hiçbir zaman dünyada bu kadar büyük ilgi çekmemişti. Seçim kampanyasının başlamasından itibaren böyle olağanüstü bir ilginin gösterilmesinin bir nedeni, olayın yerel olmaktan çıkıp, bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti iktidarının bir “güç testi”ne dönüşmesidir. Diğer önemli bir neden de, Türkiye’de yolsuzluk operasyonundan yargıdaki krize, sosyal medyaya getirilen kısıtlamalardan Dışişleri’ndeki casusluğa kadar, birçok dramatik olayın bu seçim kampanyası sırasında cereyan etmesidir.
Dolayısıyla Türkiye son zamanlar yabancı gazetelerin, televizyonların sık sık haber ve yorumlarında ele aldıkları bir ülke olmuştur.
Seçim kampanyası süresince yazılanlar ve söylenenler maalesef Türkiye’nin imajı açısından hiç de iyi olmadı. Mesele sadece rakip liderlerin mitinglerde kullandığı çok sert ve agresif üsluptan ve bunun ülke çapında yarattığı gerginlikten ibaret değildir. Asıl Türkiye’nin imajına gölge düşüren, tam bu sırada ifade özgürlüğüne, demokratik haklara getirilen kısıtlamalar, yargı sistemindeki aksamalar, çağdaş standartlara ters düşen kararlar ve davranışlardır.
Özellikle bölge ülkelerinde modern siyasi yapısı ile bir “model” olarak gösterilen Türkiye’nin son olaylardan sonra, bu sıfatından çok şey kaybettiği bir gerçek.
Ne bekliyorlardı?
Açıkçası dış çevrelerde yolsuzluk iddialarından twitter’ın yasaklanmasına kadar son haftalarda cereyan eden olayların seçim sonucunu iktidarın aleyhine etkileyeceğine dair tahminler öne sürülüyordu. Oysa sonuç hiç de öyle çıkmadı. Bir referandum olarak algılanan seçimlerin sonucu Erdoğan’ın ve partisinin popülaritesini ve gücünü ortaya koydu.
Nitekim sonuç dışarıdan da Erdoğan’ın zaferi olarak görülüyor. Yabancı diplomatlar ve analistler şimdi bir yandan bunun nedenlerini incelerken, diğer yandan Başbakan’ın bundan sonra nasıl politikalar izleyeceğini tahmin etmeye çalışıyorlar.
Yabancı diplomatik çevrelerde merakla sorulan sorulardan biri seçimlerden daha güçlü çıkan Erdoğan’ın üslup ve meselelere yaklaşım bakımından yumuşayacağı mı, yoksa daha mı sertleşeceğidir. “Balkon konuşması”nda söyledikleri, gerginliğin ve sert havanın devam edeceği şeklinde yorumlanıyor. Başbakan’ın bu konuşmasındaki “inlerine gireceğiz” ifadesi üzerinde duran dış basın da bu kaygıyı dile getiriyor.
Sıcak yaz
Seçim sonucunun Başbakan’ın gelecek ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması ve 2015 için öngörülen genel seçimleri de aynı tarihe denk getirmesi olasılığı, yabancı çevrelerde de şimdiden spekülasyon konusu.
Bu böyle olsa da olmasa da, Türkiye’nin önümüzdeki aylarda yoğun siyasi faaliyete sahne olacağı, sonuçta “sıcak bir yaz” geçirileceği açık.
Bir referandum veya güç testi halini alan yerel seçimlerde elde ettiği başarı, Başbakan Erdoğan’ın uluslararası platformda da elini kuvvetlendiriyor. Bunun Suriye başta olmak üzere bölgesel meselelere, ayrıca ABD ve AB ile ilişkilere nasıl yansıyacağı şimdi büyük merak konusudur.