Mısır’ın Gazze’de 72 saatlik ateşkesi sağlaması ve Kahire’nin Hamas’ın içinde bulunduğu Filistin heyeti ile İsrail temsilcileri arasında “dolaylı müzakereler”e ev sahipliği yapması, Mısır diplomasisi için bir başarı olmuştur.
El Sisi yönetimi böylece Gazze sorununu bölgesel bir rol oynamak ve etkinliğini göstermek için bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Mısır diplomasisinin yoğun çabaları sonunda taraflarca uygulanan ateşkesin bu sabah bitiş saatine kader devam edip etmeyeceği ve bir süre daha uzatılıp uzatılmayacağı bu satırlar yazıldığı sırada belli değildi. Ancak bu seferki ateşkesin bu kadarıyla gerçekleşmiş olması dahi, Mısır’ın kredisine işlenecektir.
Mısır’ın ateşkes ve sonrasındaki müzakereler için giriştiği inisiyatifte en azından bu aşamada başarılı olması, ilk bakışta yadırganabilir. Zira El Sisi yönetiminin Hamas’a fazla sempatisi olmadığı, ona Mısır’da yasaklanan Müslüman Kardeşler’in bir uzantısı olarak baktığı ve İsrail ablukasın altındaki Gazze ile Refah kapısını da kapalı tuttuğu biliniyor.
***
Ancak Mısır’ın Hamas ile ilişkileri kopuk değil. Onun Kahire’de temsilciliği duruyor. Aralarında diyalog sürüyor. Kaldı ki Mısır, arabuluculuğunu, Batı Şeria merkezli Filistin hükümetinin yönetimindeki -ve Hamas, İslami Cihat gibi örgütlerin de dahil olduğu- bir heyetle İsrail arasında sürdürmeye çalışıyor. Mısır’ın İsrail ile normal diplomatik ilişkilerinin bulunması da ona iki taraf arasında “mekik diplomasisi” yürütme imkânını veriyor.
Mısır diplomasisi bu avantajlı durumundan yararlanarak, Gazze krizi patlak verdiği andan itibaren devreye girmiştir. Bunu yaparken de BM’nin, ABD’nin ve Suudi Arabistan dahil Körfez ülkelerinin desteğini sağlamıştır. Bu da kendisinin askeri rejim sürecinde yaşadığı diplomatik yalnızlıktan kurtulup bir “bölgesel aktör” olarak ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır...
***
Mısır’ın bu hamlesi, Türk diplomasisinin iddialı bölgesel rolünün ne durumda olduğu sorununu gündeme getiriyor.
Açıkçası, gönül Gazze’deki ateşkes ve siyasi görüşmeler alanındaki inisiyatiflerin başını çekmesini ve bu temasların merkezinin Ankara olmasını isterdi...
Aslında Türkiye İsrail’in Gazze’ye karşı saldırılarının durdurulması için ABD ve BM’nin başını çektiği çabalara katıldı, Dışişleri Bakanı Davutoğlu Hamas nezdinde yoğun girişimlerde bulundu, ABD ve BM ile sıkı temaslarını sürdürdü.
Ancak Türkiye bu meselede “kısmi” bir rol oynayabildi, yani tarafların biriyle görüşen “yardımcı aktör” olarak yer aldı.
Hükümetin Gazze’deki insanlık dramı konusunda aldığı tavır, aslında daha kapsamlı bir arabuluculuk üstlenmesine hiç engel değildi. Bu pozisyonla da böyle bir rol oynayabilirdi. Ne var ki Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin kopması ve Başbakan’ın seçim kampanyası ortamında aşırı sert ve saldırgan bir üslup kullanması, buna pek imkân bırakmadı.
Oysa son zamanlarda Suriye, Irak, Mısır politikaları sonucunda ciddi sıkıntılar yaşayan Türk diplomasisi için Gazze krizi tekrar ön plana çıkabileceği bir fırsattı...