Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kıbrıs meselesi uzunca bir zamandan beri gündemde değil. Bunun çeşitli nedenleri var: Türk dış politikasına bir süredir Suriye başta olmak üzere “sıcak” bölgesel krizler hâkim. Kaldı ki Kıbrıs’ta çözüm için müzakerelerin kesildiği Ocak 2012’den bu yana önemli bir gelişme olmadı.
Şimdi bir kıpırdanma başlıyor gibi. Bunun işareti, önceki gün Ankara’da KKTC’nin yeni Dışişleri Bakanı Özdil Nami ile bir araya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan geldi.
Bakanın yaptığı açıklamaya bakılırsa, müzakereler 4 Kasım’da yeniden başlayacak. O zamana kadar da iki tarafın temsilcileri, müzakerelerin yeni çerçevesini, yöntemini ve diğer detaylarını belirleyecekler. Yeni müzakere sürecinin Mart 2014’te sonuçlanması ve ortaya çıkacak anlaşma taslağının referanduma sunulması öngörülüyor. En azından Türk tarafının isteği ve beklentisi bu...
Bu arada yeni sürece önemli bir yenilik ekleniyor. KKTC’nin ve Rum yönetiminin müzakerecileri Ankara’ya ve Atina’ya gelip temaslarda bulunacaklar. Bu bir “ilk” olacak. Böylece müzakerelerin Türkiye ve Yunanistan’ın aktif katılımıyla “dörtlü” biçimde devam etmesinin yolu açılmış olacak...

“Fırsat penceresi”
Davutoğlu Kıbrıs’ta yeni müzakere sürecine start verilmesini çözüm için bir “fırsat penceresi” olarak nitelendirdi.
Ne var ki bu sürecin Bakan’ın çizdiği iyimser tablo doğrultusunda ilerleyip ilerlemeyeceğini şu anda kestirmek zor.
Davutoğlu’nun açıkladığı süreçle ilgili ayrıntılar üzerinde (takvim, referandum, dörtlü formül gibi) ne kadar mutabakat sağlandığı şu anda pek belli değil. Rum kesiminden bu konuda henüz tam bir teyit gelmedi.
Kaldı ki masaya oturulduktan sonra, tarafların Kıbrıs sorununun çeşitli yönleri konusundaki kemikleşmiş tutumlarını değiştirmeye ne kadar hazır ve kararlı olduklarına dair herhangi bir işaret yok. İnsanın aklına ister istemez, şu soru geliyor: Yıllarca çözümsüzlüğe alışan ve onu bir nevi “ehveni şer” (kötünün iyisi) sayan tarafları, şimdi farklı düşünmeye ve “birleşmeye yönelik” bir uzlaşmaya zorlayacak yeni bir sebep veya motivasyon var mı?

“Son şans” mı?
Sağduyu ve soğukkanlılıkla düşünülürse, birçok sebep bulunabilir. Sorunun uzaması adadaki iki toplumun da zararına olmuştur. Ayrıca bu durumdan iki “anavatan” da olumsuz etkilenmiştir. Davutoğlu da önceki günkü açıklamasında, çözümsüzlüğün devam etmesinin sakıncalarından söz etmiştir.
Ama bize öyle geliyor ki, Türk tarafında yeni müzakere sürecinin artık bir “son” olacağı kanısı giderek güçleniyor. Bu kez de anlaşma olmazsa, bu çözümsüzlüğe son vermenin en iyi yolunun KKTC’nin bağımsızlığını resmileştirmek olduğunu düşünenler çok. KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami de Ankara’daki konuşmasında, KKTC’nin bu takdirde “dünyaya entegre” edilmesi gerektiğinden söz etti.
Hükümetin böyle bir B planı olduğundan şüphe yok. Ama gene de uzlaşmaya yönelik müzakerelere (belki de “son”) bir şans veriyor.