Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni sıfatıyla KKTC’ye yaptığı ilk resmi ziyaret, Ankara’nın yavruvatanla bağlılığını bir kez daha sergileyen sembolik bir anlam taşıyor.
Cumhurbaşkanının Lefkoşa’da yaptığı konuşmanın içerdiği mesajlar, aslında bilinen Türk pozisyonunun bir teyidi niteliğindeydi.
Erdoğan’ın açıklamalarında, Kıbrıs Türklerine yönelik önemli bir müjde var: O da Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a Akdeniz’in altında döşenen su borularının 2-3 aya kadar işletmeye açılacağı, ayrıca gene Türkiye’den KKTC’ye elektrik sevkiyle ilgili projenin de gerçekleşme aşamasına geldiğidir.
Kuşkusuz bu tür projeler yakın geçmişte epey sıkıntı çekmiş olan Kıbrıslı Türklerin yaşam standartlarını yükseltecek, Türkiye ile KKTC’yi ekonomik entegrasyon yönünde birbirine kenetleyecektir.

Nereye kadar?
Yıllardır çetin müzakerelere konu olan Kıbrıs sorununun özüne gelince; Erdoğan’ın vermeye çalıştığı en önemli mesaj, Türk tarafının bu görüşmelerin ilânihaye devam etmesine izin vermeyeceği, bu konudaki sabrının tükenmekte olduğu ve çözüm için açılan fırsat penceresinin de kapanmak üzere olduğudur.
Bu tür sözler daha önce Kıbrıs Türk liderlerinden de duyuldu. Bir ara müzakerelerdeki tıkanmayı gidermek için ABD de devreye girdi. Bölgedeki siyasi ve ekonomik gelişmelerin çözüm çabalarını kolaylaştıracağı tahmin edildi. Ama pratikte bu faktörlerin tarafların müzakere pozisyonlarında bir esneklik yaratmadığı görüldü. Hatta son haftalarda Kıbrıs meselesi gündemden düştü.
Erdoğan’ın KKTC ziyaretinin peşinden şimdi NATO zirvesi vesilesiyle Başkan Obama, Başbakan Cameron, Başbakan Samaras ile yapacağı ikili görüşmeler, belki Kıbrıs sorununda yeni bir hareket yaratır. Ama açıkçası, Ukrayna’dan IŞİD’e kadar çok ciddi krizlerin ön plana geçtiği bir ortamda, Kıbrıs’a gösterilecek ilgi oldukça marjinal kalacak gibi...
Cumhurbaşkanı tıkanmış olan müzakere sürecinin hep böyle devam edemeyeceğini söyledi, ama bir zaman limiti de koymadı. Şu anda kimse “masadan ilk kalkan taraf” olmak istemiyor.
Erdoğan görüşmelerde ilerleme olması için Rum tarafının adadaki iki kesimin eşitliğine dayanan bir çözümü kabul etmelerinin şart olduğunu söyledi ve şöyle konuştu: “iki devletli çözüm kabul edilmediği sürece buna (Rum tarafının önerilerine) sıcak bakmıyoruz”...

Esas hedef ne?
Aslında Erdoğan’ın “iki devletli çözüm” ifadesini kullanırken atıfta bulunduğu husus, adadaki iki devletin eşit şekilde bir çatı altında birleşmesidir. Yani bir nevi konfederasyon... Kıbrıs Türk tarafının şimdiye kadar müzakerelerde savunduğu tezin özü budur.
Rum tarafının “birleşme” tezi ise “iki devletin eşitliği” formülünü reddetmekte ve daha merkeziyetçi bir federal sistem öngörmektedir.
Müzakerelerde detaylara inildikçe bu iki pozisyon arasındaki uçurum hep ortaya çıkıyor. Bu yüzden görüşmelerde ilerleme olmuyor.
Bu böyle nereye kadar gider?
Cumhurbaşkanı Lefkoşa’daki açıklamasında “iki devletli çözüm” derken, aslında anlaşmaya varılmadığı takdirde, adada iki ayrı bağımsız devletin varlığına dayalı bir çözümün alternatif olarak düşünüldüğünün sinyalini vermiştir.