Demokrasi için sandığın gerekli olduğu, ancak tek başına yeterli olmadığı öteden beri söylenir.
İlginç olan nokta, dünyadaki hemen hemen bütün ülkelerin seçim yapmak zorunluluğunu hissetmeleridir. Kuzey Kore’den Zimbabve’ye kadar, koyu diktatörlüklerin hüküm sürdüğü ülkelerde dahi seçim yapılıyor. Ama bu, onların özgür ve demokratik ülkeler olduğunu göstermiyor tabii...
Demokrasinin çağdaş standartlara göre var olması için oy sandığının yanı sıra daha birçok koşulun yerine getirilmesi gerekir. Bunların ne olduğuna değinmeden önce, sandık deyince de -ülkelere göre- ne anlaşıldığına bir bakalım.
***
Önümüzde çok yeni örnekler var.
Suriye’de cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Ama hangi şartlarla? Ülkede iç savaş sürüyor. Bazı bölgeler direniş gruplarının hâkimiyeti altında. Göç etmek zorunda kalan milyonlarca Suriyeli sandık başına gidemezdi zaten...
Bu şartlar altında yapılan seçimler gerçek anlamda demokratik sayılabilir mi? Bu durumda Suriye’de demokrasi var denebilir mi?
***
İkinci bir örnek de Mısır’la ilgili. Bu ülkede başkanlık seçimlerini geçen yaz askeri darbeyle Mursi rejimini devirip iktidarı ele almış eski Mareşal Abdülfettah el Sisi kazandı. Hem de oyların yüzde 97’sini alarak... Ama hangi şartlarla?
Geçici askeri yönetimin ilk yaptığı iş, Mursi ve ekibini hapsetmek, ona destek veren Müslüman Kardeşler örgütünü yasa dışı ilan etmek ve onun aktivist pek çok mensubunu tutuklamak oldu.
Seçimler Mısır toplumunun önemli bir kesiminin saf dışı edildiği bir ortamda gerçekleşti. Sisi’yi destekleyen geniş bir kesimin varlığı inkâr edilemez. Ama “ötekiler”in susturulduğu şartlar altında yapılan seçimler ne kadar demokratik sayılır?
Suriye ve Mısır gibi seçimlerin normal ve demokratik olmayan şartlarda yapıldığı başka birçok ülke daha sayabiliriz. Örneğin geçen ay sandık başına giden Afganistan gibi...
***
Buna karşılık son olarak Avrupa Parlamentosu için 28 AB ülkesinde yapılan seçimlere bakalım: Her türlü görüş ve eğilimdeki partilerin ve adayların katıldığı bu seçimlerde, aşırı sağcılar büyük başarı elde ettiler. Tabii Avrupa’da ırkçıların ve aşırı milliyetçilerin bu kadar zemin kazanması endişe verici. Ama hiçbir Avrupa ülkesi bu yüzden düşünce ve ifade özgürlüğünü kısmayı, karşıtları saf dışı etmeyi düşünmüyor.
Çünkü oralarda demokrasi gerçekten var...
***
Bu örnekler sandığın demokrasi için yeterli olmadığını, onun yaşaması için başka niteliklere ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Bunların başında çoğulculuk ve ifade özgürlüğü geliyor. Esas olan sadece çoğunluk (oy oranı) ve ona dayalı hâkimiyet değil, toplumun çeşitli kesimlerinin düşünce ve eğilimlerini de dikkate alan uzlaşıcı ve hoşgörülü davranıştır. Bu “demokrasi kültürü”nün temelindeki evrensel çağdaş değerlerdir...
“Arap Baharı” hareketi bu değerlere uygun bir demokrasi için yola çıktı. Ama ne yazık ki bu yol halen tıkanmış durumda.
Tunus dışındaki Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde demokrasi umutları kayboldu. Tek başına sandık da bu umutları canlandırmaya yetmiyor.