Çok kırılgan yapısına rağmen Bosna’nın sesi pek çıkmıyor, ülkenin çeşitli etnik ve dinsel kökenli halkı kendi halinde yaşamını sürdürüyordu.
Geçen hafta Tuzla kentinde başlayan ve hızla tarihi Mostar’dan başkent Saraybosna’ya kadar yayılan sokak görüntüleri, Bosna’yı birdenbire dünya aktüalitesine taşıdı.
Protestoların nispeten yatışmış olmasına rağmen dikkatlerin hâlâ bu ülke üzerinde toplanmış olmasının nedeni, sadece binlerce kişinin sokaklara dökülüp hükümete baş kaldırmasından ibaret değil.
Göstericilerin derdi ekonomik. Bosna’daki özelleştirme kampanyası birçok fabrikanın ve işyerinin iflasına yol açtı. Bunda büyük yolsuzluklar da rol oynadı. İşsiz kalan pek çok kişi sesini duyurmak için sokağa döküldü. Onlara ülkenin gidişatından şikâyetçi olan öğrenciler, memurlar, aydınlar da katıldı...
Bosna’daki protestoların bütün dünyada kaygı yaratmasının asıl nedeni bu ülkede pamuk ipliğine bağlı olan siyasi ve sosyal dengelerin bozulması -diğer bir deyişle Bosna-Hersek’in “Balkanlaşması”- tehlikesidir.
Karışık sistem
Bosna-Hersek 1990’ların başında Yugoslavya’nın “Balkanlaşması”, yani bölünmesi sonunda, bağımsızlığını ilan eden ülkelerden biridir. Ancak Bosna-Hersek’in karışık nüfus yapısı ve nevraljik coğrafyası, yüz binden fazla kişinin ölmesi ve 2 milyon insanın da evlerini terk etmesi ile sonuçlanan 3 yıllık bir iç savaşa yol açtı.
1995’te varılan Daytin Anlaşması ile ateş kesildi ve ülkeye yeni bir siyasi yapı verildi. Buna göre (4 milyon nüfusun yüzde 43’ünün Boşnak, yüzde 31’inin Sırp, yüzde 17’sinin de Hırvat kökenli olduğu dikkate alınarak) bu topraklar üzerinde bir “Bosna-Hırvat Federasyon” ile bir “Sırp Cumhuriyeti” kuruldu. Buna bir de Broko özerk bölgesi eklendi.
Ülke bütünüyle çok gevşek bir federasyon. Her bölgenin, her kantonun ayrı yönetimleri ve meclisleri mevcut. Merkezi hükümetin yanı sıra bir de Cumhurbaşkanı var, ama o da Boşnak, Sırp ve Hırvat kimliği bazında dönüşümlü olarak görev yapıyor.
Dayton’da tüm tarafların uzlaşması için böyle bir formül bulunmuştu, ama zamanla bunun işlevsel olmadığı, etnik ve dinsel ayrılıkların büsbütün derinleştiği ortaya çıktı.
Son zamanlarda yaşanan sıkıntılarda bu karışık sistemin ülkenin siyasal, ekonomik ve sosyal sorunları ile baş edemediği açıkça ortaya çıktı.
Acil reform gerek
Dayton anlaşması ile kurulan siyasi yapının kırılganlığı artık uluslararası camia tarafından da kabul ediliyor. Özellikle Sırp Cumhuriyeti’nin milliyetçi liderlerinin Bosna-Hersek’ten ayrılmak ve kendi varlığını, Belgrad’a bağlanarak, sürdürmek istediği biliniyor. Öte yandan Hırvat milliyetçilerinin de ayrılıkçı eğilimler sergiledikleri ve yüzlerini Zagreb’e çevirdikleri açık.
Şimdi korkulan şey “mikro-milliyetçilik” ve ayrılıkçılık akımlarının ülkeyi yeni bir “Balkanlaşma”ya -yani bölünmeye- sevk etmesidir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, önceki gün Bosna’ya tam zamanında yaptığı ziyarette bu tehlikeye dikkatleri çekti ve uluslararası camianın katkısıyla ülkenin yeni bir siyasi ve ekonomik yapılanmaya gitmesi gerektiğini vurguladı. Bu ne kadar çabuk yapılırsa, herkes için o kadar iyi olacak.