Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hükümet yetkilileri şimdiden 2014’ün bir “Avrupa Yılı” olacağını söylüyorlar. Bundan kastedilen şey, özellikle AB ile yaşanan uzunca bir duraksamadan sonra, üyelik müzakereleri sürecini yeniden canlandırmak ve bu amaçla AB kurumlarıyla olduğu kadar üye ülkelerle de ilişkileri hareketlendirmektir.
Son haftalarda bu yönde önemli adımlar atıldı: Başbakan Tayyip Erdoğan Brüksel’e gidip Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu yetkilileriyle görüştü. Ardından Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, hükümetin davetlisi olarak Ankara’ya geldi. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Roma’yı ziyaret etti. Şimdi de Başbakan Erdoğan Berlin’de...
Bütün bu gelişmeler, Türk diplomasisinin son 2-3 yılda geri plana ittiği Avrupa ile ilişkilerini yeniden öne çıkardığını gösteriyor.
Kuşkusuz bu bağlamda Almanya’nın önemli bir yeri var. Aslında Başbakan Erdoğan ile Sosyal Demokratlarla yeni bir koalisyon hükümeti kuran Şansölye Angela Merkel arasında dostane bir diyalog var. İki ülke arasındaki özellikle AB ile ilgili uyuşmazlıklara rağmen çeşitli alanlarda ilişkiler iyi gidiyor.
Başbakan’ın bu ziyaretinin gündeminde, Merkel başta olmak üzere yeni koalisyonun üst düzey yetkilileriyle görüşeceği pek çok konu var. Bunların bir kısmı direkt ikili ilişkilerle (vize, göçmen, ırkçılık gibi) ilgili. Bir kısmı da görüşlerin oldukça yakın olduğu bölgesel sorunlar (Suriye, İran, vs) hakkında...

Nasıl bir üyelik?
Ama öyle anlaşılıyor ki, Berlin’deki görüşmelerin ağırlık noktasını, geniş çerçevesi içinde, AB ile ilgili konular oluşturacak.
Türk diplomasisinin bu yıl bir “Avrupa atağı”na kalkmasının amacı, AB ile müzakere sürecini hızlandırmak ve üyelik perspektifini pekiştirmektir.
Almanya öteden beri -Fransa gibi- Türkiye’nin AB üyeliğine taraftar değil. Şansölye Merkel Türkiye için hep “imtiyazlı üyelik” fikrini savunmuştur. Ancak Merkel Türkiye ile müzakere sürecinin -“ucu açık” olarak- devam etmesinden yanadır. Gerçi Almanya geçen haziranda Gezi olaylarından sonra müzakereleri geçici olarak erteletmiş, ancak sürecin eylülde yeniden başlamasını onaylamıştı.
17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ve hükümetin karşı tedbirlerinin yarattığı kriz, Almanya’da da -diğer AB ülkelerinde olduğu gibi- tepkilere yol açtı. Yeni Dışişleri Bakanı F. W. Steinmeier Erdoğan hükümetinin tutumunu eleştirdi ve bunun AB ile ilişkileri derinden etkileyeceği uyarısında bulundu...
Şimdi Başbakan bir yandan AB ile müzakere sürecinde yeni fasıllar açılmasını talep ederken, diğer yandan da iktidarın 17 Aralık olaylarıyla ilgili versiyonunu (komplo, paralel devlet, vs) naklederek muhataplarını ikna etmeye çalışacaktır.

Sürece devam
Her iki konuda Almanların şimdiye kadar sergiledikleri duruştan farklı bir tutum almaları olasılığı pek güçlü görünmüyor. Olsa olsa, resmi beyanlarda diplomatik dil kullanılarak görüş ayrılıklarının örtülmesi sağlanabilir.
Başbakan’ın Brüksel’de AB ve AP yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde de öyle oldu. Yani açıkçası kimse kimseyi ikna etmedi, sadece karşı taraf Türk tarafının görüşlerini daha iyi anlamış oldu...
Benzer bir durum Fransa Cumhurbaşkanı’nın Ankara’daki görüşmelerinde de görüldü.
Olumlu ve umut verici olan husus, mevcut görüş farklılığına rağmen AB sürecinin ve dolayısıyla AB ülkeleriyle ilişkilerin iyileşmesinin iki tarafça da istenmesidir.