Benzer bir başlık altında bu köşede 15 Ocak’ta yayımlanan yazımda, Türkiye’nin Ege’den Kafkasya’ya kadar iki komşu bölgeyle ilişkilerinde “yeni bir sayfa” açma arzusu üzerinde durmuştum.
Şimdi benzer bir niyet ve umut ABD’den AB’ye kadar iki önemli bölge için de söz konusu.
Bu da, Türk diplomasisinin yeni yılla beraber ortaya koyduğu, “dış ilişkilerimizde yeni bir sayfa” hedefinin bir unsurunu oluşturuyor.
Buna son günlerde Mısır’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar, Orta Doğu ülkeleriyle sürdürüldüğü bildirilen “arka kapı diplomasisi” ile ilişkilerde “yeni bir sayfa açma” hedefini de eklemek gerek.
Bu yeni atılım beklenen sonuçları verirse, Ankara’nın dış ilişkilerinde son zamanlarda görülen birçok sorun hal yoluna girmiş olacak.
***
Son günlerde ABD ve AB ile ilişkiler dış politikanın yeni gündeminin başında yer almıştır.
- ABD ile ilişkiler özellikle Washington’daki iktidar değişikliğiyle, yani Biden döneminin başlamasıyla güncellik kazanmıştır. Bu değişlik, kuşkuyla sorulan birtakım sorunlarla beraber, yeni fırsatlar ve umutlar da yaratmış bulunuyor.
Bu iktidar değişikliğiyle Türk-Amerikan ilişkilerinde “yeni bir sayfa” açmak arzusunun gerçekleşmesi, kuşkusuz iki ülke arasında biriken sorunların çözüm yoluna girmesine bağlı. Bu sorunlar listesinin başındaki anlaşmazlık, S-400’ler ve F-35’ler ve buna bağlı olarak yaptırımlar meselesidir.
Bu ve diğer uyuşmazlıklarda iki tarafın şimdiye kadar pozisyonları birbirine tamamen ters düşmüş, yapılan görüşmeler adeta bir “sağırlar diyaloğu”ndan ibaret kalmıştır.
Biden yönetimiyle diyaloğa önümüzdeki dönemde işte böyle pozisyonlarla giriliyor. Ancak bu kez diyaloğun farklı bir yaklaşımla sürdürüleceği, diplomatik çözüm formüllerinin bulunacağı ve ilişkilerde yeni bir aşamaya girileceği ümit ediliyor.
- AB ile ilişkilerde benzer bir durum söz konusu. Ankara’nın AB ile mevcut ciddi birçok uyuşmaz-lıklarının yanı sıra, Yunanistan başta olmak üzere bazı AB üyesi ülkelerle de yaşadığı problemler var. Bu konularda da tarafların pozisyonları birbirine çok zıt. Ancak gerilimi düşürmek ve masaya oturup konuşmak konusunda şimdi ortak bir irade var. Son günlerde AB ile yapılan üst düzey temaslar dün de Yunanistan ile başlayan istikşafi görüşmeler, sınırlı da olsa, bir umut yaratıyor. Yeter ki bu yeni süreç yeni bir anlayışla sürdürülebilsin.
***
Yeni sürecin başından itibaren tarafların “ne yapmalı, ne yapmamalı kuralları”na uymalarında yarar vardır.
Örneğin, “yapılmaması” gerekenlerden biri, havayı bozacak kışkırtıcı söylem ve davranışlarla ilgilidir. Tarafların özellikle gerilim yaratabilecek demeçlerden ve hareketlerden en azından bu süreçte uzak durması şarttır. İhtilaf konusu olan meselelerde kamuoyunu kızıştırmanın etkisi, müzakerelerde herhangi bir ilerlemeyi engelleyebilir. Bu bakımdan, daha baştan müzakere süresince hamasi ve duygusal beyanlara yer verilmemesinde yarar vardır.
Yeni süreçte “neler yapmalı” listesinin başında iki önemli husus yer alıyor. Bunlardan biri, pozisyonların sadece müzakere masasındaki muhataplara değil, kurumlara ve kamuoyuna da etkili bir şekilde duyurulmasıyla ilgilidir. Örneğin, ABD Kongresi’ne, Avrupa Parlamentosu’na, basına, düşünce kuruluşlarına lobi ve halkla ilişkiler faaliyetleriyle ulaşmak gerekir.
İkinci husus, müzakereler yürütülürken, sahadaki yeni gerçeklerin dikkate alınması, ona göre çözüm yollarının aranmasıyla ilgilidir. Bu, ABD ve AB’nin “yeni Türkiye gerçeği”ni görmezden gelmemesini gerektirir.
Bunlar olabilir mi? Eğer ilişkilerde gerçekten “yeni bir sayfa” isteniyorsa, bu süreç zarfında aradaki derin görüş ayrılıklarına rağmen, böyle bir yeni yaklaşım en azından denenmeye değer...