Prof. Dr. Nuran Yıldız

Prof. Dr. Nuran Yıldız

nuran@nuranyildiz.com

Tüm Yazıları

Tam da Özgür Özel’in yeni bir özrü ve iletişim sorunu üzerine düşünürken, telefonuma bir mesaj düştü. Mesajda ünlü bir kahve markasının sloganı vardı: “Sen kimsin?”

Gülümsedim. Çünkü bu soruyu severim. İnsanların ve kurumların kendilerine sıkça yöneltmesi gereken sorudur.

Kim olduğunun cevabını netleştirmeden derdini tam anlatamazsın. Derdini anlatamayınca da amacına ulaşamazsın.

Acaba dedim, CHP yönetimi de bu soruyu kendisine soruyor mudur? Zira dışarıya yansıyanlar, sorulmadığını gösteriyor.

“Cumhurbaşkanı adayı kim olacak” sorusu, diğer tüm soruları bastırıyor.

Haberin Devamı

“Sen kimsin” sorusu kimliği parçalara ayırır, geçmiş de o parçalardan biridir. Dolayısıyla CHP’de bu soru sorulabilmiş olsaydı, kurucusunun bir iletişim dehası olduğu, neredeyse hiç iletişim hatası yapmadığı görülebilir, daha özenli olunabilirdi. CHP kültüründe asıl olanın, kimin hangi göreve geleceğinden çok, halkın dertlerini öncelemek olduğunu bilirdi.

“Kim” olduğumuz sorusunun cevabı, süreçteki hataları temizlemek için önemlidir. Zira karakter, kim olduğumuzun ilişkiler içerisindeki halidir, doğrularınızı ve yanlışlarınızı belirgin kılar, sürekli özür dilemek zorunda kalmazsınız.

Yerel seçim sonrası, şu cümlenin altını sıkça çizmiştim: Sonraki dönemde CHP’nin en büyük sorunu, iletişim krizleri olacak.

Öyle oldu, oluyor.

Beklenmedik bir başarı kazanıldığında sonucu yönetmek, süreci yönetmekten zordur. Başarının kalıcılaşması için çalışmak, durumdan kimlerin nemalanacağını hesaplamaktan öncelikliyken hep tersi olur. Bu nedenle, Yavaş-İmamoğlu-Özel üçlemesinin krizi önemli.

Kurultay programına İmamoğlu’nun konuşmasını koyarken, Yavaş’a “ayıp olmasın” diye son dakika haber verilmesi krizi, CHP içerisindeki derin ayrışmanın görünür hale gelmesine neden oldu.

Kimse Yavaş’tan sitem görünümlü o sert tavrı beklemiyordu. Özel’in “hata varsa benimdir” demesi, Yavaş’ın tavrı kadar ilgi çekmedi.

Bir belediye başkanı konuşacaksa o iş, örgütsel çerçevede Yavaş’a düşerdi. En çok oy alan başkan oydu, üstelik CHP için değeri tartışılmaz olan başkent Ankara’nın başkanı olarak konuşmak onun hakkıydı.

Haberin Devamı

Kaldı ki Yavaş yeterince CHP’li bulunmuyorsa, ideolojik çerçevede İmamoğlu da yeterince CHP’li değildir.

Sonuçta kriz Yavaş’a yaradı. Kendilerinden rol çalınmasından rahatsız olan diğer belediye başkanlarının doğal sözcüsü oluverdi.

Siz siz olun, pergelin sabit ucunu “sen kimsin” sorusunun cevabı üzerinde tutun.

Bir daha hatırlatmalıyım

Adlandırma önemlidir, düşünce çerçevesini belirler. Algının oluşmasında çok önemli rol oynar.

Siyasetin, devletin ve medyanın dilinde sıkça yer alan “Doğu Akdeniz”, “Kuzey Irak” tanımları algısal ve siyasal bölünme bağlamında sorunludur.

Yön belirtmek için kullanıyorsak doğrusu “Akdeniz’in doğusu”, “Irak’ın kuzeyi”dir.

Ve daha geniş çerçevede, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adlandırması yerine de resmi dilde “kuzey”i çıkarmak, “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” demek bir isimden çok daha ötesidir.

AKLIMDA KALAN

“Akıl mı, güzellik mi” sorusu: Güzellik Yarışmasında birinci olan genç kızın güzel bulunmayışıyla ilgili tartışmaları geçiyorum. Üzerinde düşünmemiz gereken başka bir şey var. Kadın bedeninin metalaştırılmasına, şekle indirgenmesine itiraz edenler görece eğitimli kesim değil miydi? Ve fakat, yarışmaya katılıp son 20’ye kalan genç kızların 12’si, iyi üniversitelerde öğrenci ya da mezunlardı. Birinci olan yarışmacı, tıp mezunuydu! Aralarında doktora, yüksek lisans yapanlar vardı. Ne dediğinin, ne yaptığının, nasıl göründüğünden önemli olduğuna inanması gerekenlerin güzellik onayına ihtiyaç duyması, ruhsal bir açlığın işareti olmalı. Ve elbette, “toplumsal bilinç” yokluğundan şikâyet ederken, bireysel bilincin iflasından da söz etmeli.