Geçtiğimiz hafta ele aldığımız “bedelli askerlik” konusuyla ilgili yüzlerce ileti aldık. Bunlardan birisini paylaşmak istiyorum.
“Sayın Prof. Dr. Metin Taş Beyefendi,
Bedelli askerlik bekleyen gençler adına göstermiş olduğunuz ilgi ve ortaya koyduğunuz bilimsel bakış açısı için size çok teşekkür etmek istiyorum.
Çağımızın dinamizmi, maalesef askerlik görevinin getirdiği zorunluluk ile çelişir bir hal almış durumda. Milyonlarca genç, çalışan, anne ve baba bu konudan çekmektedirler. Bir kısım genç sadece bu nedenle ülkeden ayrılmakta, sevdikleri vatanlarından kopmaktadırlar.
Ben de bunlardan biri olmak üzereyim. İstikrarlı tedavi gerektiren bir takım sağlık sorunları ile mücadele ediyorum fakat her fırsatta askerliğe elverişliği olduğumun ilanı ile karşılaşıyorum. Görevden asla kaçmıyorum, fakat stres ve yorgunluk benim şu an en büyük düşmanım. Eğer aşkın bir baskı ile karşılaşırsam bütün emeklerim boşa gidebilir ve ömür boyu tedavisi mümkün olmayan bir hasar ile yaşamak durumunda kalabilirim. Bunu takiben iki seçeneğim kalıyor; askerlik hizmetimi bedelli olarak yapacağım ya da çalışmalarıma ve yatırımlarıma yurt dışında devam edeceğim...”
Kaynak yaratabilir
Konuyla ilgili o kadar çok trajedi var ki, “bir dokun, bin ah işit” sözü sanki bunun için söylenmiş. İşinden olanlar, ailesinde sağlık sorunu olanlar, boşanma noktasına gelenler, eşi ve çocuğunu emanet edecek kimsesi olmayanlar...
Şu sıralar devletin de paraya ihtiyacı olduğu ortada. Hem mağduriyetlerin giderilmesi, hem de devlete kaynak sağlanması için bu konunun gündeme alınmasında yarar görüyoruz...
Faturaya nasıl itiraz edilir?
Fatura, satılan mal veya yapılan iş karşılığında düzenlenen bir belgedir. Fatura ticari bir belge olma özelliğinden dolayı, ticari hayatımızı düzenleyen kurallar içinde önemli bir yer tutmaktadır.
Satıcı ve müşteri arasındaki ticari ilişkiyi ispat etmek açısından faturanın önemi büyüktür. Fatura konusunda Vergi Usul Kanunu (VUK) ve Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) çeşitli hükümler bulunmaktadır.
l Vergi Usul Kanunu’nun 231/5. maddesinde, faturanın malın tesliminden ya da hizmetin yapılmasından itibaren yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu süre geçtikten sonra düzenlenen faturalar, vergi kanunları açısından hiç düzenlenmemiş sayılmaktadır.
Bu durumdaki faturalar için özel usulsüzlük cezası uygulanmaktadır. Uygulanacak ceza, faturada yazılması gereken tutarın yüzde 10’udur. Cezanın alt sınırı her bir fatura için 2017 yılında 210 TL olarak uygulanmaktadır. Bir yıl içinde toplam olarak kesilecek ceza tutarı da 2017 yılı için 110 bin TL’den fazla olamayacaktır.
l Faturaya itiraz, TTK’nın 21. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Sözü edilen fıkra aynen şöyledir; “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.”
Faturaya itiraz hakkı, mal alan ya da iş yaptıran ve bunun karşılığında adına fatura düzenlenen kişiye aittir. Faturaya karşı alıcının sekiz günlük itiraz süresinin başlayabilmesi için, faturanın satıcı tarafından alıcıya tebliğ edilmiş olması şarttır.
Sekiz günlük süre
Faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmazsa fatura içeriğini kabul etmiş sayılıyor.
İtiraz etmeme durumu, sadece fiyat ve miktar yönünden faturanın kabulü anlamına geliyor. Alınan bir faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde, o fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılacağına ilişkin olan TTK’nın 21. maddesinin ikinci fıkra hükmü, sadece hukuken geçerli akitler hakkında uygulanabilmektedir.
Faturaya karşı itirazın ne şekilde yapılacağına ilişkin olarak TTK’da açık bir hüküm yok. Bununla birlikte, itirazın ispat kolaylığı açısından noter aracılığıyla veya en azından iadeli taahhütlü gönderi ya da imza karşılığı elden tebliğ ve telgraf şeklinde yapılması yerinde olacaktır.
Bize göre en uygun ve doğru olanı, itirazın noter kanalıyla ya da iadeli taahhütlü mektupla yapılmasıdır. İtiraz şifahi (sözlü) olarak değil, yazılı olarak yapılmalı ve itiraz edilen hususlar açık bir şekilde belirtilmelidir. Faturaya yapılan itirazın hüküm ifade edebilmesi için, onu düzenleyen kişinin eline geçmesi gerekiyor.
Belge almaya değil almamaya teşvik var
Vergi sistemimiz, sağlıklı bir vergilemeyi sağlayabilecek araçların önemli bir bölümüne sahip değil. Servet - harcama ve gelir karşılaştırmasının yapılabilmesine olanak veren ‘nereden buldun’ kaldırılınca idarenin kayıp ve kaçağın tespiti için elindeki en önemli silah alınmış oldu. Böyle olunca, vergi kayıp ve kaçaklarını tespit etmek amacıyla geriye sadece vergi incelemesi kaldı.
Geçmişte gelir grupları itibarıyla gerçek usulde vergiye tabi olan Gelir Vergisi mükelleflerinin beyanname özetleri yayınlanıyordu. Şimdilerde bu yayının epey (dört yıl) geriden geldiği görülüyor. Geçmiş yıl sonuçlarına bakıldığında beyanname verenlerin önemli bir kısmının asgari ücret civarında gelir beyan ettiğini görüyoruz. Günümüzde bu yapının değiştiğini söylemek mümkün değil. Anlayacağınız, vergi yapılandırmaları da olmasa halimiz duman...
Bu tablonun temel nedeni, Türk vergi sisteminin sağlıklı kurgulanmamış olması. Çağdaş vergi sistemlerinde kişinin harcama veya servetinin kaynakları sorulur. Bizde bu yapı 2003 yılında kaldırıldı.
Ayrıca, tüketiciyi yapmış oldukları harcamalar için belge almaya yönelten hiçbir teşvik yok. Tersine, belge almaması halinde indirim olanağı elde etmesi söz konusu. Böyle bir sistemde, kamu vicdanını yaralayan vergisel sonuçlara şaşmamak lazım. Ancak bu yapının artık sürdürülebilirliği kalmadı...
GÜNÜN SÖZÜ
“Akıl bir paraşüte benzer; sadece açıldığında işe yarar.” (Dennis Waitley)