Ülkelerin kalkınmasında ve rekabet gücünün artmasında Ar-Ge ve inovasyon kapasitesi kritik işleve sahiptir. Ar-Ge ve inovasyon kapasitesi bir ekosistem gerektirdiği için ülkeler bu kapasitelerini artırmak için çok-boyutlu yatırımlar yapıyorlar. Ülkemiz bu bağlamda son yıllarda önemli adımlar atmaya devam ediyor. Gelinen noktayı değerlendirmek, özellikle gelişme alanlarını görebilmek için son derece önemli. Bu nedenle bu yazıda SERAKADEMİ tarafından yayımlanan ‘Türkiye 2024 Ar-Ge ve İnovasyon Raporu’nun bulguları değerlendirilecektir.
Son yıllarda ülkemizin savunma sanayi alanında atmış olduğu devasa adımlar ve elde ettiği büyük kazanımlar Ar-Ge ve inovasyon alanındaki göstergelere de yansıyor. Bu kapsamda yüksek teknoloji alanındaki yatırımlar ve istihdam oranlarında son yıllardaki önemli artış dikkat çekiyor. Rapordaki bulgulara göre yüksek teknoloji alanında, özellikle uzay ve havacılık sektöründe bir önceki yıla göre sabit yatırım tutarı 6 kat, istihdam tutarı ise 10 kat artmış. Ayrıca, yüksek teknoloji alanında firma sayısı %8 artarken ihracat son yılların en yüksek artışı ile (%23) 9 milyar doların üzerine çıktı.
Bu sektördeki gelişmeler Ar-Ge harcamalarına da yansımış. 139 milyar TL ile en çok Ar-Ge harcamalarının yapıldığı imalat sektöründe uzay ve havacılık sektörü 43 milyar TL’lik Ar-Ge harcaması ile en büyük paya sahip. Uzay ve havacılık sektöründeki Ar-Ge harcamalarının payı imalat sektörü içerisinde 10 yıl önce %10 iken şu anda %31’e yükselmiş. Örneğin, raporda da vurgulandığı gibi uzay ve havacılık sektöründe TUSAŞ 28 milyar TL’lik Ar-Ge harcamasıyla en fazla Ar-Ge harcaması yapan şirket oldu. Diğer taraftan kamu Ar-Ge harcamalarında %167’lik önemli bir artış sağlanırken bu harcamalarda da yine savunma sanayi en büyük paya sahip (%43).
Uzay ve havacılık sektörünü destekleyen yazılım ve elektronik sektörlerinde de son yıllarda önemli gelişmeler yaşandığı görülüyor. Ar-Ge harcamalarında uzay ve havacılık sektöründen sonra ikinci sırada elektronik sektörü yer alıyor. Yazılım sektöründe ise firma sayısında %10 artış sağlanırken istihdam oranında %3,2’lik, ihracatta ise %33’lük bir artış sağlandı.
Raporda tüm göstergelerde görüldüğü üzere özel sektörün Ar-Ge ve inovasyondaki payı sürekli artıyor. Ülkemizin toplam Ar-Ge harcamaları %90 artarak 199 milyar TL’den 377 milyar TL’ye yükselirken bu harcamalarda özel sektörün payı %65’e çıktı. Benzer şekilde TÜBİTAK 1501 ve 1507 programlarına özel sektör başvurularında son yıllarda yaşanan artış dikkat çekiyor (%30 artış). Benzer şekilde AB Horizon projesinde özel sektörün bütçe kullanım oranı AB ortalamasını (%28) aşarak %42’ye yükseldi.
Bir ülkenin Ar-Ge ve inovasyon kültürünün gelişmesinde yükseköğretim kurumları ana itici gücü oluşturmaktadır. Bu katkılar doktora mezun sayıları, uluslararası yayın ve atıflar, fikri mülkiyet kapsamında alınan patent, marka, faydalı model, tasarım tescilleri ve ticarileşme kapasitesinden dolaylı olarak izlenebiliyor. Bu bağlamda doktora mezun ve yayın sayılarında son yıllardaki önemli artışlar olması oldukça önemli. Ancak daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi ülkemizin genişleyen yükseköğretim sistemini ve Ar-Ge ve inovasyon ekosistemini desteklemede bu sayıların artırılması gerekiyor. Ülkemizin patent başvurularında raporda da değinildiği gibi mevcut olumsuz tablo da bu bağlamda bir kültürün istenilen düzeyde olmadığına, dolayısıyla bir gelişme alanı olduğuna işaret ediyor.
Teknoparkların varlığı ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları açısından hayati öneme sahip. Rapordaki verilere göre şu anda 89 teknoparkta 10 binin üzerinde firma faaliyet gösterirken çalışan sayısı da 100 bini aşmış durumda. Benzer şekilde Ar-Ge merkez sayısı ve tasarım merkezi sayısında da önemli artışlar sağlanmış. 10 yıl önce teknoparklarda çalışan sayısının 30 binin altında ve firma sayısının da 3 binin altında olduğu göz önüne alındığında 10 yılda çok önemli bir gelişme sağlandığı ve Ar-Ge ve inovasyon ekosistemi oluşturma bağlamında çok önemli bir mesafe alındığı açık bir şekilde görülüyor.
Özetle, ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon alanında son yıllarda çok önemli ilerlemelerin sağlandığı açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle savunma sanayi alanında yaşanan dönüşüm bu bağlamda umut vermektedir. Ülkemizin özellikle yüksek teknoloji alanındaki üretim kapasitesinin önemli bir miktarda artırması, işgücü piyasasında yüksek teknoloji alanına yapısal bir geçiş evresinde olduğumuzu gösteriyor. Bu geçiş, yüksek teknoloji alanında Ar-Ge harcamalarında, firma sayılarının, istihdam ve ihracat oranlarının artışlarında açıkça görülüyor. Özel sektörün yüksek teknoloji alanlarındaki payının sürekli artması da çok önemli bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Özel sektörün bu bağlamda hem ulusal hem de uluslararası fonlardan sağladığı desteklerin de giderek arttığı görülüyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının özellikle teknoparklar ve TÜBİTAK fonları ile ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon ekosistemini oluşturma ve geliştirmede çok önemli olan destekleri giderek artıyor.
Raporda tüm göstergelere bakılarak ‘çıktıları girdilerinden iyi ekosistem’ değerlendirmesi yapılması Ar-Ge ve inovasyon kültürünün oluşturulmasında gelişme alanlarının da olduğuna işaret ediyor. Bu alandaki başarıların oluşturulan ekosistemin doğrudan çıktıları olması için özellikle yükseköğretim sistemimizin katkılarının verimliliğini artırmaya yönelik adımların atılması gerekmektedir. Bu bağlamda yükseköğretim kurumlarının özellikle doktora eğitimi ve yayınların niteliğini artırma ve fikri mülkiyet kültürünü geliştirmede performans ve verimliliklerini artırmaları ülkemizin Ar-Ge ve inovasyon kültürünü tahkim edecek ve sürdürülebilir kılacaktır.