‘Nüfus Artış Hızımız Alarm Veriyor’ ve ‘Genç Nüfus Fırsat Penceresi Kapanıyor’ başlıklı önceki yazılarımda ülkemiz için önemli bir fırsat penceresi olan genç nüfusun artık giderek fırsat penceresi olmaktan çıktığına, nüfus artış hızımızın 2023 yılında tarihin en düşük seviyesine (binde 1,1) düştüğüne ve dolayısıyla nüfusumuzun giderek yaşlandığına dikkat çekmiştim. Dahası, bir ülkenin mevcut nüfusunu koruması için, kadın başına ortalama 2,1 çocuk doğum oranına (yenileme oranı) ulaşması gerektiğine, ancak 2023 yılında ülkemizde söz konusu oranın 1,51’e düşmesinin nüfusumuzun önlem alınmadığında artık yenilenemeyeceğine dikkat çekmiştim. Durumun olası sonuçlarını tartışarak yeni sosyoekonomik politikalarla önlem alınmaması durumunda yaşlı nüfus oranının giderek artacağı uyarısında bulunmuştum.
Nüfus artış hızında düşüş elbette yalnız ülkemizin sorunu değil, çoğu ülkede benzer süreçler yaşanıyor ve bu düşüşün olası sonuçları ve gelecek senaryoları tartışılıyor. Bu çalışmalar arasında en güncel ve dikkat çekici olanlarından biri OECD tarafından yayımlandı. OECD bu ay içerisinde demografide yaşanan bu dönüşümün eğitime yansımaları ile ilgili ‘How are demographic changes affecting education systems?’ başlıklı raporunu kamuoyu ile paylaştı. Rapor 2013-2022 yılları arasındaki son on yılda çocuk nüfusundaki değişimin ülkelerin eğitim politikalarına yansımalarını değerlendiriyor.
Raporun en önemli bulgusu, OECD ülkelerinin yaklaşık %80’inde 0-4 yaş grubu çocuk nüfusunda önemli düşüşlerin yaşandığıdır. Türkiye de 0-4 yaş grubundaki düşüş yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. En büyük düşüş Güney Kore’de yaşanırken bu düşüşü İspanya, İtalya, Yunanistan ve Finlandiya izliyor. Raporda bu ülkelerin doğum oranlarını artırmayı teşvik eden aylık çocuk yardımları, çocuk bakım sübvansiyonları, genişletilmiş ebeveyn izni ve esnek çalışma saatleri gibi yeni düzenlemelere gittikleri ifade edilmektedir. Hatta çoğu ülkenin ilgili yaş grubundaki düşüşe rağmen doğum oranlarını artırmaya yönelik teşvik mekanizmalarına destek olmak için erken çocukluk eğitim ve bakım hizmetlerini genişlettikleri görülmektedir.
Raporda dikkat çekildiği üzere doğum oranlarındaki bu genel azalma eğilimi 0-4 yaş grubunda belirgin bir düşüşe yol açmasına rağmen 5-14 yaş grubunda henüz genel azalma eğiliminin etkileri tam anlamıyla görülmemektedir. Ancak, Güney Kore, İtalya ve Yunanistan’da genel azalma eğiliminin yansımalarının gün yüzüne çıktığı, bu yaş grubunda da önemli düşüşlerin yaşandığı görülmektedir. OECD ülkeleri genelinde, 2013 ile 2022 yılları arasında 5-14 yaş grubu çocukların sayısı ortalama %4,5 oranında artış göstermiştir. Türkiye’de 5-14 yaş grubundaki nüfus artışının OECD ortalamasının altında gerçekleştiği görülmektedir.
Rapor son on yıla dair önemli bulgular sunmakla birlikte yakın geleceğe dair önemli çıkarımlar da barındırmaktadır. Nitekim rapor, 2022-2031 dönemine yönelik yapılan kestirimler kapsamında verisi bulunan 47 ülkenin 37’sinde 5-14 yaş grubunda da düşüş evresinin gerçekleşeceğini öngörmektedir. En büyük düşüşlerin sırasıyla Güney Kore (%37’lik bir düşüş), İtalya (%18’lik bir düşüş) ve Finlandiya’da (%16’lık bir düşüş) yaşanacağı görülmektedir. Ülkemizde bu dönem için düşüş öngörülmemesine rağmen artışın son derece küçük olacağı görülmektedir. Söz konusu projeksiyonlarda en dikkat çekici ülke İsrail’dir. İsrail hem 0-4 yaş grubu hem de 5-14 yaş grubunda düşüşün tersine önemli artışların gerçekleştiği ülke olurken 2022-2031 dönemine yönelik projeksiyonda da 5-14 yaş grubunda en yüksek artışın (%17) gerçekleşeceği ülke olarak öne çıkmaktadır.
Diğer taraftan, düşük doğum oranlarına sahip ancak nitelikli genç akışını önceleyen göç politikalarına sahip Avusturya, Almanya ve İsviçre gibi ülkelerde bu yolla hem 0-4 yaş grubu hem de 5-14 yaş grubunun büyümesinin sağlandığı görülmektedir. Eğitim sistemi açısından baktığımızda bu üç ülkenin en önemli özelliği, okuldan işe geçişi kolaylaştıran güçlü mesleki eğitim sistemleri olmasıdır. Dolayısıyla, bu ülkelerdeki güçlü mesleki eğitim sistemleri göçmenlerin entegrasyonunda da kritik işlev görmektedir.
Söz konusu yaş gruplarındaki istikrarlı düşüşler ülkelerin eğitim kaynak dağıtımını da etkilemektedir. Doğum oranlarındaki düşüş ülkelerde homojen dağılmadığı için düşüşün fazla olduğu yerlerde öğretmen başına ortalama öğrenci sayısı sürekli düşmekte ve bu bölgelerde öğretmen fazlalığı ortaya çıkmaktadır. Raporda da değinildiği gibi Finlandiya, Güney Kore ve Norveç gibi ülkelerde metropol bölgeler ile metropol dışı bölgeler arasında öğretmen başına düşen ortalama öğrenci sayısı makası açılmaktadır. Ülkeler öğretmen dağılımından altyapı planlamasına kadar bu karmaşık süreçleri yönetmede zorlanmakta, çoğu durumda eşitsizlikler de giderek artmaktadır.
Özetle, ülkemiz nüfus artış hızında son dönemde yaşanan hızlı düşüşün ilk yansımasını eğitim sisteminde görmektedir. 2013-2022 döneminde 0-4 yaş grubunda önemli düşüş yaşanırken 5-14 yaş grubundaki artış OECD ortalamasının altında kalmıştır. Dahası, önümüzdeki dönemde kademeli bir şekilde eğitimin tüm kamelerindeki yaş gruplarında ya durağanlık ya da düşüş şeklinde gerçekleşecek bir eğilimle karşı karşıyadır. En değerli kaynağımızın beşeri sermayemiz ve genç nüfus olduğu göz önüne alındığında ülkemizin son dönemde yakaladığı önemli büyümenin sürdürülebilir olması için acilen önlemler alınmalıdır.