Her yıl binlerce maddi hasarlı trafik kazası yaşanıyor. Açılan davalarda Hazine’nin yaşadığı bir gelir kaybı var. Buna göz atalım...
Hukukun ekonomi yönünden nasıl etkili ve önemli olduğu biraz sonra yazacağım husus çok açıkça kanıtlayacak. Ama öncelikle bireysel olarak hukukun ekonomiye, ticari hayata etkisini vurgulamak gerekirse; çok iyi bir iş insanı olabilirsiniz. İş hayatınızda doğru zamanda isabetli kararlar alma yeteneğiniz olabilir. En doğru yatırımları en uygun zamanda yapmaya muktedir olabilirsiniz. Sunduğunuz hizmetler ve ürettiğini ürünlerin kalitesi herkesi fazlasıyla menün edecek düzeyde olabilir.
Amma velakin iyi bir hukuki danışmanlık almadan işletmenizle ilgili yapacağınız bir sözleşmedeki hukuki bir hata, özensizlik bütün yatırımınızı alıp götürebilir... Kâr elde edeceğim derken, büyük zararlar edebilirsiniz. Bu, bireysel hukuki hatanın sonucu.
Bazen de yargı makamlarının farklı hareket noktasına göre hukuki yorumları ile dava kaybedilebilir, zarara uğranılabilir.
Örneğin, Yargıtay’ın tazminat hukukuna dair kanaatimce isabetli olmayan hukuki yorumu sonucu Hazine binlerce TL KDV kaybına uğruyor. Üstelik bu KDV’ler Hazine’ye ödenmediği gibi, davacıların uhdesinde kalıyor.
Konuyu biraz daha açalım... Her yıl binlerce maddi hasarlı trafik kazası meydana geliyor. Araçlardaki hasarın giderilmesi için sigorta şirketi ile hak sahibi arasında uyuşmazlık çıkınca, hak sahibi soluğu ya mahkemede, ya da Sigorta Tahkim Komisyonu’nda alıyor, aracındaki hasarın onarım bedelinin tazmini dava ediyor.
Sigortalı veya hak sahibi haklı bulunursa, sigorta şirketi ya aracının onarım bedelini tazmine ya da bakiye tazminat ödemeye hükmediliyor.
KDV’nin tazmini kararı
Yargıtay, hükmedilen onarım bedeli tazminat tutarına yüzde 18 oranında KDV de eklenmesi gerektiğini düşünüyor ve sonuçta hak sahibinin aracındaki hasarın onarım bedeli yüzde 18 KDV’li olarak tazmin ediliyor. İşte asıl sorun ve Hazine’nin kaybı da burada başlıyor. Çünkü davacı hak sahibinin mahkeme kararıyla tazmin ettiği KDV’yi götürüp de Vergi Dairesi’ne ödediği ne görülmüş ne de duyulmuş.
KDV’nin tazmini gereken bir zarar kalemi olarak kabul edilmesi için, mahkemeler KDV ödendiğine dair fatura veya fiş sunulmasını şart koşmuyorlar. Oysa Vergi Usul Kanunu md 231/5 gereği, onarım için satın alınan yedek parça ve işçilik hizmeti için KDV’nin de gösterildiği faturanın yedek parçanın teslimi veya işçilik hizmetinin yapıldığı tarihten itibaren en fazla yedi gün içinde düzenlenmesi gerekir. KDV’de vergiyi doğuran olay, mal veya hizmet ifası hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılmasıdır. Mal teslimi ve hizmet ifası KDVK md 1, 10 ve 20 hükümleriyle birlikte değerlendirildiğinde, sigorta tazminat davalarında hükmedilen KDV’nin tazminine ilişkin mahkeme kararlarının KDVK’na aykırılık taşıdığı açıktır, her ne kadar borçlar hukukundaki “zarar” kavramına uygun olduğu iddia edilse de.
Hazine’ye ödenmiyor
Daha somut ifade etmek gerekirse, tazminat davası açan hak sahibi, Hazine’ye KDV ödediğine dair bir fiş veya fatura sunmamasına rağmen, bilirkişi tarafından hesaplanan hasar onarım bedelinin yüzde 18’i tutarında KDV’yi sanki Hazine’ye ödemiş gibi, sigorta şirketinden tahsil ediyor. Bu durumda ise tazminata dahil edilen KDV’nin hak sahibi tarafından götürülüp Hazine’ye ödendiğini ben hiç duymadığımdan, Hazine’nin bir alacağı olan KDV, Hazine’ye ödenmiyor, KDV yükümlüsünde kalıyor. Bu şekilde Hazine gelir kaybına uğruyor.
Oysa aracındaki hasarın onarımı tamamlattığını iddia eden kişi, muhtemelen yedek parça ve işçilik satın almış ve satış bedeline de KDV tahakkuk ettirilmiştir. Buna ilişkin bir fatura da düzenlenmiştir. Ödediği KDV tutarını kanıtlaması çok kolaydır, ödediği onarım faturasını sunması yeterlidir.
Ayrıca her aracı hasar uğrayan aracını tamir ettirmiyor. Aracını kazalı haliyle süren birçok sürücü var. Hatta zarar gören hak sahibi aracındaki hasarı kendi olanaklarıyla, herhangi bir işçilik hizmeti satın almadan da giderebilir.
Araçtaki hasar onarılmadıkça KDV tahakkuk etmeyeceğinden, sadece onarım masrafının tazmini malvarlığındaki azalmayı tazmin etmeye yeterli olup, ayrıca KDV’ye hükmedilmesi, Hazine’nin bir alacağı olan KDV’nin sigortalı veya hak sahibinin malvarlığında kalmasına ve sebepsiz bir zenginleşmeye neden olmaktadır.