“Moskova’dan bazı notlar... Nazım Hikmet’in 121. Doğum Günü etkinliği için Moskova’ya gittim... Türkiye ile Rusya arasındaki ‘köprü’nün temellerinin sağlam olduğunu gördüm... Rus iş insanları artık daha çok ortak doğrudan yatırımı tercih ediyorlar...”
Nazım Hikmet’in 121. Doğum Günü etkinliğine katılmak için geçen hafta Moskova’daydım.
Uzun yıllar yurtdışında yaşamış birisi olarak içtenlikle söyleyebilirim ki, yaşadığım hiçbir yabancı ülkede Türk Kültürü’nün önemli parçası olan bir şahsiyetin Türk temsilcilikleri, yabancı kurumlar ve halkla birlikte bu kadar yoğun ve etkileyici bir şekilde anıldığı etkinlik görmedim.
İki Rus ses sanatçısının etkileyici yorumları da bu “kısa” etkinliğe renk kattı. Moskovalı bir iş insanı olan Moskova Nazım Hikmet Vakfı Kurucu Başkanı Ali Galip Savaşır kendisini, Nazım Hikmet’in Türkiye ve Rusya arasında kurduğu duygu ve kültür köprüsünü belirgin ve görülür hale getirmeye adamış ve iki halkı birbirine yakınlaştırma konusunda da epey yol kat etmiş. Etkinliğin bir diğer düzenleyicisi olan Moskova Yunus Emre Enstitüsü Koordinatörü Mehmet Ülker’in çabaları da takdire şayan. “Yunus Emre” evrensel, “Nazım Hikmet” de.
Sayın Büyükelçi Mehmet Samsar da “Rus Dostlar”ın katılımdan duyduğu memnuniyeti vurguladı. Sayın Büyükelçi ile yaptığım sohbette Türkiye ile Rusya arasındaki “köprü”nün sağlam temellerini daha da güçlendirme iradesini göstermesini belirtmeden geçmeyeyim.
Rus çocuklarının yaptığı Nazım Hikmet’in şiirlerinden esinlenerek hazırlanmış koreografiyle dans gösterilerini “bravo” sesleriyle alkışladık. Bu çocuklar gösteriyi unutmayacaklar ve büyüdüklerinde de Nazım Hikmet’e, dolayısıyla da Türkiye’ye sempati duyacaklar. Rus üniversite öğrencilerinin hissederek okudukları Nazım Hikmet şiiri de izleyicileri duygulandırdı.
Türk Kültürü’nün evrensel değerlerinden olan Nazım Hikmet’i “Davet” şiirinden dilime pelesenk olmuş küçük bir bölümle anayım;
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.”
Yatırıma çağrı var
Moskova Sanayi ve Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Suren Vardanyan, Türk Ticaret Dünyası’nı yakından tanıyan bir iş insanı. Öyle ki, Osmaniye ve Merter arasındaki fiyat farkını ve sebeplerini dahi gayet iyi biliyor. Türklerle iş yapmaktan mutlu olduğunu anladım. Elbette bir iş insanı sadece mutlu olmak için ticaret yapsaydı, işi sadece hobisi olurdu. Para da kazanmalı.
Suren Vardanyan, birden bire iki ülke arasında faaliyet gösteren bu kadar lojistik firması olduğunu, avukat, muhasebeci ve danışman bulunduğunu, aracı firmanın mevcudiyetini fark ettiklerini tebessümle ifade etti.
Ben de tebessüm ettim. Önce iş insanları ortaya çıkacak, onlar ticaret ve yatırım yapacak ki, sonrasında lojistik firmasına, avukat ve muhasebeciye, danışmana ihtiyaç olsun.
Rusya ile olan ticaret gittikçe gelişmekte. Yaptırıma tabi olmayan hammadde, mamul ve yarı mamul ürünlerden de eskiden Avrupa Birliği ülkelerinden tercih edilenlerin çoğu artık Türkiye’den tedarik ediliyor. Bu iş bağlantılarının ve tedarik sürecinin kalıcı olması için özellikle kalitede ve iş ilişkilerinin yürütülmesinde azami özen ve hassasiyet göstermek gerekir. Aksi takdirde, koşullar değişir, alıcılar yeniden önceki pazarlardan tedarike yönelirler.
Rus iş insanları ticaretin gelişmesine istekli olsalar da, aslında daha çok ortak doğrudan yatırımı tercih ediyorlar.
Fakat şunu belirtmeden geçmeyim; Batılı şirketler Rus pazarından tamamen çekilmiş değiller, bir çoğu halen ticarete devam ediyor. Bir çoğu da iş yerlerini, mağazalarını kapatmış, ama boşaltmamış, pazardan çıkmamış. St. Gallen Üniversitesi ve Lozan IMD Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmaya göre G7 ve AB ülke şirketlerinin sadece yüzde 10’u gerçekten ve fiilen Rus pazarından çekilmiş.
Bu da Rusya ile olan ticaretin gelişmesini engellemek için Türk şirketlerine yaptırım tehdidinde bulunanlara verilecek cevabın çok net bir “Batılı” gerekçesini oluşturur.
Savaşın etkileri nasıl?
Moskova oldukça ve gereksiz pahalı bir şehir. Aldığınız hizmet ve ürün kalitesine göre ödediğiniz para orantılı ve dengeli değil. Söylenene göre, fiyatlar savaşın ve enflasyonun etkisiyle birlikte artmış. Bunu teyit edecek ve karşılaştıracak istatistiki bilgiye ulaşamadım. Kiralar İstanbul’dan yüksek.
Rusya’ya ilk defa gittiğimden, 2014 yılında Kırım’ın ilhakı ile başlayan ve Ukrayna Savaşı ile zirve yapan yaptırımların Rus ekonomisine fiili etkileri konusunda bir kıyaslama yapacak gözlemim olmadı maalesef. Savaşın makro ekonomiye etkileri başka bir yazının konusu olmakla birlikte, marketlerde, AVM’lerde aranan her türlü ürün bulunuyor. Tüketim ürünlerinin tedarikinde hiçbir sıkıntı yok. İthal ürünlerde de tedarik ülkeleri değişmekte ama yine de satıcı bulmakta zorluk yaşamıyorlarmış.
Ancak Rus yönetimi, muhtemelen savaşın olumsuz sonuçlarıyla ilgili aldığı önlemlerle bizzat kendisi ithalatın kısıtlanmasına ve pahalılığa neden oluyor. Örneğin, bazı ithal ürünlerin sadece belirli gümrük kapılarından ülkeye girişine izin verince doğal olarak maliyetler artıyor.
Sohbet ettiğim Moskovalıların hiç birisinin yakını veya akrabası savaşa katılmamıştı. Savaşın etkisini doğrudan ve fiilen yaşamadıkları için, düşünceleri geneli yansıtmayabilir; savaşı istemediklerini ancak mecbur ve haklı olduklarını düşünüyorlar.
Savaşın bireysel psikolojik etkilerini ve tavırlarını gözlemlemek için çeşitli metro hatlarında biraz seyahat ettim. Belirgin bir etki görmedim. Her şehirde olduğu gibi, metro daha çok işe gidiş ve eve dönüş için kullanıldığından, metro yolcuları her yerde olduğu gibi yorgun ve bezgin, tebessümden uzak, düşüncelere dalmış bir şekildeler veya cep telefonları ile meşgul.
Dikkatimi çeken husus, ayaktaki yaşlılara ve bayanlara hemen yer veriyorlar.
Ben yolunu kendisi bulmaya gayret eden, mümkün olduğu kadar yol sormamayı tercih eden birisiyim. Ama Moskova’da kime yol sorsam, herkes fazlasıyla yardımcı oldu. Bizde de yol soran herkese yardımcı olunur. Ama arada bir fark var; bizde yolu bilmeyen de size yardımcı olur, tarif eder. Tarif ettiği yere gittiğinizde, sorduğunuz yerden başka bir yerin tarif edildiğini görürsünüz.
Kıyaslama yaparsam; bir Moskovalı yolu biliyorsa yardımcı oluyor ve tarif ediyor. Bir İstanbullu ise yolu bilmese de yardımcı oluyor ve tarif ediyor.
‘Hava güzel’ olunca
Moskova’ya gittiğimde, hava eksi 15 derece civarındaydı. Doğrusu aynı uçakla geri dönmeyi bir düşünmedim değil. Ne de olsa artı 18 dereceden geldiğimden, arada 33 derecelik bir sıcaklık farkı vardı.
Derken, yavaş yavaş hava “yumuşadı”. Moskovalılar parklara akın etti. Parktaki banka oturmuş laptopu ile çalışan iki Moskovalı, havanın “güzel” olduğunu, hava güzel olunca açık havada çalışmayı tercih ettiklerini söyledi. “Güzel hava” dedikleri, eksi 3 derece. “Hey gidi güzel ve sıcak memleketim”, diye söylenmeden edemedim.
Moskova’nın “güzel hava”sında güneşlenemeyeceğimden, ‘bari paten kaymayı öğreneyim’ dedim. Yarım saat içinde on kere düşünce, şimdilik pes ettim.
Bekle beni Zeytinburnu Buz Adası!