Bazen borçlunun malvarlığı olmaz. O zaman alacaklı, üçte birinden çok, dörtte birinden az olmamak üzere borçlunun aylığına, hasılatına haciz konulmasını talep edebilir. Bazen bu ilginç durumlara da yol açabilir, bakın nasıl bir olay yaşandı...
Alacaklı, borcunu ödemeyen borçluya karşı icra daireleri aracılığıyla alacak takibine geçer. Alacak bir mahkeme ilamına dayanıyorsa veya ödeme emri kesinleşmişse, borçlu yine de borcunu ödememede ısrar ederse, alacaklı icra dairesinden haciz işlemi yapılmasını talep eder.
Alacaklının talebi üzerine borçlunun takibe konu alacağı karşılamaya yetecek kadar malvarlığına icra dairesi haciz koyar. Hacizden sonra alacaklı haczedilen malların satışını talep ederse, haczedilen mallar satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir.
Kısaca, borçlunun borcunu kendi rızası ile ödememesi durumunda, icra dairesinin borçlunun mallarına haciz koymasıyla alacak elde edilmeye çalışılır, elbette borçlunun haczedilecek malvarlığı varsa...
Bazen borçlunun ne taşınır ne de taşınmaz malvarlığı bulunmaz, üçüncü kişilerde alacağı da olmaz. O zaman alacaklı, üçte birinden çok, dörtte birinden az olmamak üzere borçlunun aylığına, ödeneklerine, alacağı ücretlere, hasılatına, hatta belirli şartlarda emekli aylığına haciz konulmasını talep edebilir.
Antalya’da yaşandı...
Avukatlık bazen bilgi ve bu bilgiyi kullanacak pratik zekayı gerektirir ki, fiilen hukukun tıkandığı yerlerde çözüm üretilebilsin.
Antalya’da bir gazinoda dansöz olarak çalışan kiracı uzun zamandır kirasını ödememektedir. Kiraya veren sonunda bir avukatın hukuki desteğini ister. Avukat gerekli hukuki işlemleri başlatır, ihtarlar çekilir, ödeme emirleri gönderilir, haciz talebinde bulunulur. Ancak gel gör ki, kiracı hanımefendinin ne haczi kabil bir taşınır veya taşınmaz mal varlığı vardır, sigortalı bir işte çalışmadığı için ne de bir aylık veya ücret geliri.
Kıvrak dans sırasında
Alacaklı kiraya verenin avukatı önce kiracının hangi gazinoda ve hangi saatlerde dansöz olarak çalıştığını araştırır. Sonra icra müdürüne giderek, hasılat haczi talebinde bulunur. Akşam icra müdürü ile birlikte gazinoya müşteri gibi giderler ve bir masaya yerleşirler. Derken sahnede sıra borçlu dansöze gelmiştir. Müzikle beraber kıvrak bir dans başlar ve seyirciler yavaş yavaş dansöze para takmaya başlarlar. Borçlu kiracı sahnede ve seyircilerin arasında dans ederek dolaşmakta, daha fazla para takılması için çeşitli atraksiyonlar yapmaktadır. Bütün müşteriler dansı izlerken, iki kişi, avukat ve icra müdür dansöze takılan paralar odaklanmışlardır.
Yeterince para takıldığını göre avukat ve icra müdürü birden ayağa kalkıp sahneye fırlarlar, kimliklerini göstererek, dansöze takılan paralara haciz işlemi uygulayacaklarını duyururlar. Müzik durmuş, müşterilerin, çalışanların ve dansözün şaşkın bakışları arasında, dansöze takılan paralara haciz işlemi uygulanmıştır. İcra müdürü, alacaklı vekilinin hasılat haciz talebinde bulunduğunu, borçluya takılan paraların da hasılat olarak hacze konu olduğunu söyler. Paralar sayılır ve haciz tutanağına yazılır.
Borçlu kiracının o günkü bahşiş hasılatı biriken kira borcunu ödemeye yetmemiştir, ama artık sürekli “hasılat haczine” gelineceği endişesiyle, gazinonun işletmecisi icra dairesine giderek, gazinosunda çalışan hanımın biriken kira borçlarını öder. Artık kiracı dansöz, dansın ortasında birden bire üzerindeki paralara haciz işlemi uygulanacağı endişesi olmadan kıvrak danslarına devam eder. Avukatlık işte, yasal sınırlar içerisinde pratik çözüm üretme sanatıdır. Hikayeyi benimle paylaşan Antalya Barosu’ndan Av. Mustafa Yaman’a teşekkürler.
İsviçreli Helena ve Papağan ‘Baba’
Helena Engeler, İsviçre’de bir marketler zinciri yöneticisi ve perakende satış uzmanı ve eğitmeni. 1992 yılından beri Türkiye’de ve son 25 yıldır da Side’de, aynı otelde tatilini yapıyor.
Peki üç kız annesi olan İsviçreli Helena’yı 25 yıldır aynı otelde, üstelik yılda en az 4-5 kere olacak şekilde tatil yapmaya sevk eden şey nedir?
Otelin maskotu olan Papağan ‘Baba’ya olan aşkı. Dediğine göre, ilk yıllar ‘Baba’ ile ilişkisi iyi değilmiş, ısırılma, gagalanma endişesi ile uzak durmuş, pek ısınamamış. Sonra bu ilişki bitmeyecek bir aşka dönüşmüş. Büyük aşklar da böyle başlamaz mı!
Helena artık kendisini Papağan ‘Baba’nın aşkı olarak görüyor, öyle ki senede en az 4-5 kere otele geliyor ve zamanın çoğunu ‘Baba’ ile geçiriyor.
Merak edip sordum; İsviçre’de evcil hayvanı var mıydı? Hayır yoktu, Papağan ‘Baba’ onun için yeterliydi.
Peki, Papağan ‘Baba’nın aşığı İsviçreli Helena’ya ilgisi karşılıklı mıydı? Evet, aşkları karşılıklıydı; 2-3 ay ara verdikten sonra tekrar otele geldiğinde, Papağan ‘Baba’ heyecanlanıyor, oradan oraya hareket ediyor, bir an evvel Helena’nın koluna, omzuna konmak için sabırsızlanıyor. Diğer otel müşterilerinin ilgisinden sıkılınca Helena’yı arıyor.
Helena’nın çocukları annelerinin aşığına ilgisiz değiller, onlar da sık sık görüntülü olarak Papağan ‘Baba’ ile görüşüyorlar.
Gözlemlediğim kadarıyla Helena ve Papağan ‘Baba’ birbirine çok yakışıyorlar, Allah mesut bahtiyar etsin!
Türk Hava Yolları personelinin insani yönü
29 Eylül Perşembe günü saat 22.00 uçağıyla İstanbul’a uçmak için Antalya Havalimanı CIP girişine geldim. Check-in işlemi için üç kontuarın üçü de boştu. İşlemler sırasında check-in görevlisi THY personeli ile sohbete başladık. Her ne kadar ekonomist değil, ekonomi hukukçusu olsam da, her zaman ekonomi ile ilgili sorulara muhatap olurum, yine öyle oldu.
“Erol Bey, nereye yatırım yapmalı?”
Bir an düşündüm, kibar ve güler yüzlü üç THY görevlisine bir kere daha bakıp, yatırım tavsiyemi yaptım:
“Aşka yatırım yapın, kısa sürede zirve yapar!”
Bir an sessizlik oldu, sonra içlerinden birisi, ne tür bir tecrübe yaşadıysa artık, “ama aşka yatırım dibe de vurabilir” diye reaksiyon gösterdi.
Haklı, ekonomik yatırıma benzer şekilde, aşka olan yatırım tavan da yapabilir, taban da. Ne kadar doğru emtia veya kişiye yatırım olup olmadığına bağlı.
Antalya Havalimanı CIP kontuar personelinin bu insani yönleri çok hoşuma gitti. Onlar “robotlaşmış” bir şekilde çalışmıyorlar, müşterilere kurumsal bir şekilde dokunup, THY’yi de hissettiriyorlar.
THY’yi bir dünya markası haline getiren şey, öncelikle personelinin bu insani yönleri ve kurumlarıyla bütünleşmeleri. Eğer kurumlarıyla bütünleşmeseler, kesinlikle onların insani yönlerini göremeyiz, sadece işlerini yaptıklarını gözlemleriz.
Bu anlamda, öncelikle güler yüzlü ve kurumlarıyla bütünleşmiş THY personeline, sonra bu personeli bulma becerisi gösteren ve istihdam eden THY İnsan Kaynakları yetkililerine, sonra da personelinin moral ve motivasyonunu üst düzeyde tutma başarısı gösteren THY yönetimine teşekkür etmek gerekir. Hepsi birlikte bir Türk işletmesinin dünya markası olmasını ve öyle kalmasını başardılar. Bu potansiyele sahip başka işletmelerimiz de var, destek bekliyorlar.