“Hakim ve savcıların, yargı mensuplarının adalet dağıtma biçimde yaptıkları işin ağır sorumluluğu altında maddi olarak ezilmemeleri gerekir. Ekonomik kaygılarının olmaması gerekir...”
Haksızlığa uğrayanın, alacağını alamayanın, vesselam hayatın hangi alanından olursa olsun mağdur olanın en son sığınacağı yer adalet mekanizmasıdır.
Her şey bozulabilir, et kokabilir; etin kokmasını önleyecek olan “tuz”dur.
Tuz kokarsa, umut da ölmüş demektir. Umut ölmüşse, her şey sona ermiştir.
Adalet, toplumuzun, düzenimizin, dirliğimizin, birliğimizin “tuz”udur. Bozulanı telafi edendir, mağdurların sığınacağı son limandır, uygulanan hukuk sistemi içerisinde adaleti sağlayandır.
Tuz hiç kokmamalıdır.
Ama tuzu da gözümüzün bebeği gibi korumamız gerek. Dinlenmesi gereken yerde dinlendirmeli, aşırı ışığa ve şiddete maruz bırakmamalı, en ufak bir rahatsızlığında hemen teşhis ve tedaviye başlanmalı.
Adaleti sağlamak
Şu anda maalesef adalet mekanizmasının uygulayıcısı olan, sayıları 25 binlere ulaşan hakim ve savcılar, onların dört-beş katı sayıları olan yardımcı personeli, adalet tuzunun kokmaması için neredeyse kahramanlık düzeyinde fedakârca görev yapıyorlar. Hukukun öngördüğü yaptırımlarla bozulan adaletin sonuçlarını telafi etmeye, adaleti yeniden sağlamaya çalışıyorlar.
Adaleti bazen yapılan bir işlemin iptali, uğranılan zararın tazmini, suçlunun cezalandırılması, bozulanın düzeltilmesi sonucunu veren kararlarla, bazen de borcunu ödemekten kaçanları borçlarını ödemeye zorlayarak, bazen çekilemez hale gelmiş hukuki bir bağlantıyı sonlandırarak sağlıyorlar.
Adaleti sağlamakla görevli hakim ve savcıların, yardımcı personelinin, kısaca yargı mensuplarının tek kaygılarının, verdikleri kararın kendisinin ve uygulamasının gerçekten adil ve hakkaniyetli olup olmadığına dair olmalıdır.
Ekonomik kaygıları olmamalı
İnsanoğlu kendi kaygılarını bırakarak profesyonelce davranmayı öğrenmiş olsa da, fiziki ve ruhsal durumundaki olumsuzluğun alacağı kararlara ister istemez yansıması da olacaktır, hatalı kararlar çıkacaktır.
Eğer bir hakim veya savcın maddi ve ekonomik kaygıları mesleki kaygılarının önüne geçmişse, tuz “rutubetlenme” alarmı vermektedir.
Onların maaşları yüksek enflasyon karşısında erimekte, maaşları gelecek ayın harcama ve ödemeleri konusunda endişelenmelerine neden olmaktadır.
Kira neredeyse maaşa eşit
İş yükleri de göz ardı edilmeyecek kadar ağırdır. Adaleti sağlamak için gece gündüz, hafta sonu veya resmi tatil demeden, mesai mefhumu tanımadan çalışıyorlar. Şahsen tanıdığım bütün hakim ve savcılar evlerine dosya götürüyorlar. Çocuklarına, ailelerine ayırmaları gereken zamanı, dava dosyalarına ayırıyorlar. Hatta savcı olan bir sınıf arkadaşımın hakim eşine yardımcı olmak amacıyla yıllarca çuval dolusu dosyayı eşi akşam ve hafta sonu evde çalışacak diye taşımasına nasıl yardım ettiğine bizzat şahidim.
Hakim ve savcıların, yargı mensuplarının adalet dağıtma biçimde yaptıkları işin ağır sorumluluğu altında maddi olarak ezilmemeleri gerekir. Ekonomik kaygılarının olmaması gerekir.
Kiralardaki artışın ne kadar yüksek olduğunu bilmeyen kalmadı. Bazı yerlerde 2+1 evlerin kirası neredeyse mesleğe yeni atanmış bir hakim ve savcı maaşına eşit.
Bir hakim veya savcı çocuğunu özel okula göndermek istiyorsa, maaşı o kadar yeterli düzeyde olmalı ki, indirim almak için okul sahibinden veya yöneticisinden ricada bulunmamalı.
5 yıldızlı bir otelde ailesiyle en az bir hafta tatil yapabilmeli; oysa şimdiden yaz sezonu tatil otel fiyatları kişi başı günlük 2.000 TL’i buluyor, sadece otele 50.000 TL ödeyerek ailece tatil yapmak yargı mensupları için aldıkları düşük maaştan 1 yıl boyunca bir de fazladan tasarruf etmelerini gerektirir.
Konut fiyatlarındaki ve araba fiyatlarındaki artışlara baktığımızda maaşlarıyla konut veya araba almaları imkânsız. Aldıkları maaşla bunu başarabilmeleri için finans sihirbazı olmaları gerekir. O zaman da zaten hakim ve savcılığı bırakırlar.
Maaşlarında iyileştirme yapılmasını bekliyorlar
Hakim ve savcılar, yardımcı personeli, kürsü hakimi ve savcıları olarak ilk ve ikinci derece yargı mensupları olarak her türlü yargısal sorunla ilk muhatap olan, hızlı ve etkili müdahaleyi yapan, deprem gibi doğal afetlerde gönüllü olarak çalışan, yoğun mesai harcayan yargı mensupları olarak maaşlarında iyileştirme yapılmasını bekliyorlar. Gelir düzeylerinin Devletin diğer iki erki olan yasama ve yürütme ile eşit düzeyde olmasını bekliyorlar. Amiri oldukları (adli) kolluk personelinden dahi düşük maaş alınmasının takdirini karar vericilere bırakıyorlar.
Kürsü hakimleri ve Cumhuriyet Savcıları, ilk aşamada ivedi olarak mali haklarının iyileştirilmesi gerektiğini belirtip, önceliğin; Yüksek Yargı Organı üyelerinin maaşlarında yapılan düzenlemenin bütün Hakim ve Cumhuriyet Savcılarını kapsayıcı şekilde düzeltilmesine verilmesini bekliyorlar.
Bu beklentilerinde çok haklılar.
Yargı mensuplarından terör bölgesinde çalışanlarına, terör tazminatı ödenmesinde bir olumsuz ayrımcılık yok mu? Onlar da terör tazminatı almalılar.
Nöbetçi savcılara ayrı bir nöbet ücreti ödeniyor mu? Hayır! Ödenmeli mi? Nöbetin özellikle gece olduğu ve bedensel yorgunluğu dikkate alındığında, bunun bir maddi karşılığı elbette olmalı! Adil olan budur!
Adalet mülkün temeli
Keşif ücretleri de komik denecek düzeyde. Yanlış okumuyorsunuz, gerçekten de bazen at, bazen eşek sırtından saatlerce yağmur çamur demeden keşif yapılacak yere gitmek, orada uyuşmazlığı çözmeye yaratacak şekilde keşif yapmak, karşılığı ödenen ücret sadece 119.00 TL! Bu para bazı pastaneler de üç dilim baklavaya bile yemeye yetmiyor!
Yargı mensuplarımıza güveniyoruz. Tuzun kokmayacağından eminiz.
Ama tuzun nemlenmesini, rutubetlenmesini önlemek de bizim sorumluluğumuzda.
Mesai saatinin en az yarısı kadar fazla mesai yapan ama mesai ücreti almayan, terör bölgesinde çalışan ama terör tazminatı almayan, keşfe görevlendirdiği bilirkişiden daha az keşif ücreti alan, işine ayırdığı zamanın yarısını bile ailesine ayırmayan, içlerinden birisinin çürük yumurta olduğu ortaya çıkınca topyekün kategorize edilen ve nerdeyse sosyal linçe uğrayan, hiç ilgileri, bilgileri ve temasları olmamasına rağmen bazı “adliye tipleri”nin “hakimi savcıyı ayarladım” iftiralarına maruz kalan yargı mensuplarının ekonomik kaygılarını ortadan kaldırmak ilk yapılacaklar listesinde en ön sırada olmalı.
Ben yurtdışında yabancı ülke adliyelerinde hakimlerin yanında da staj yaptım, Türkiye’de de. Yabancı ülke hukuk fakültelerinde de öğretim öğretim görevlisi olarak çalıştım, Türkiye’de de.
Ama oralarda bizdeki gibi ağır iş yükü görmedim. Gördüğüm, onların ne kendileri ne de aileleri için maddi kaygılarının olmadığıdır. Birkaç sene içerisinde rahatlıkla kredi çekip ev satın alabilecek ve kredi taksitlerini ödeyebilecek maaşları var. Yılda iki kere tatile gidebiliyorlar.
Bizim hakim ve savcılarımız da maddi gelecek kaygısı olmadan sadece adalet dağıtma kaygısıyla yaşamayı hak ediyorlar.
Nitekim, adalet mülkün temeliyse, Devleti, “Mülkü” korumak da adaleti sağlamakla görevli ve yükümlü olanları korumakla başlar!