Şirketlerin genel kurul toplantısına katılma hakkı bütün pay sahipleri için geçerli. Bazı durumlarda oy hakkını kullanamayacak, oylamaya katılamayacak olan pay sahipleri dahi genel kurula katılma hakkına sahip. Gelin inceleyelim...
Şirket hissedarlarının haklarından birisi de genel kurul toplantılarına katılma hakkıdır (TTK md 415). Aslında pay sahipliği haklarının genel kurul toplantılarında kullanılması esastır.
Öyle ya, ister fiziken toplantı şeklinde olsun ister internet ortamında elektronik genel kurul olsun, toplantıya katılamazsa oy hakkını nasıl kullanabilir! Bazı pay sahipliği haklarını kullanabilmek için önceden genel kurul toplantısına katılmış olma şartı bile var.
Genel kurul toplantısına katılma hakkı bütün pay sahipleri için geçerlidir. Bazı durumlarda oy hakkını kullanamayacak, oylamaya katılamayacak olan pay sahipleri dahi genel kurula katılma hakkına sahiptir.
Genel kurul toplantısına bizzat ve fiilen katılma zorunluluğu da yoktur, vekalet vereceğiniz birisi de sizi temsilen genel kurula katılıp sizin adınıza söz alabilir, oy kullanabilir.
Genel kurula yetkisiz kişiler de katılmışsa, pay sahipleri toplantı başkanına itirazda bulup, durumun tutanağa geçirilmesini isteyebilirler (TTK 433).
Toplantıya çağırma hakkı
Genel kurul anonim şirkette bütün pay sahiplerinin katılma ve oy kullanma hakkının bulunduğu tek organdır ve yılda en az bir kere olağan genel kurul olarak toplanmalıdır.
Genel kurulu toplantıya çağırma yetki ve görevi kural olarak yönetim kuruluna aittir. Eğer yönetim kurulu devamlı olarak toplanamıyorsa, veya toplantı yeter sayısının oluşması olanaksız hale gelmişse, her bir pay sahibi mahkemeden alacağı izin ve kararlar, genel kurulu toplantıya çağırabilir (TTK md 410).
Dikkatinizi çekerim; burada genel kurulu toplantıya çağırmaya izinli ve yetkili olan kayyım değil, dava açan pay sahibinin kendisidir. Bu sebeple pay sahibi toplantıda karar alınacak konuları içeren gündemi de kendisi belirleyebilir (TTK md 413).
Tasfiye memurunu atamak
Tasfiye memurlarını atama yetkisi genel kuruldadır. Bir şirketin tasfiyesi ortakları ve hissedarları için çok önemlidir. Çünkü artık şirket ticari faaliyetlerine son verdiği için, artık kâr payı dağıtamayacaktır. Bu durumda söylenecek şey, “bari ortaklar en azından koydukları sermaye kadar bir parayı tasfiye payı olarak geri alsın” olacaktır. Bunun için şirketin mallarının nasıl paraya çevrildiği, nasıl tasfiye edildiği çok önemlidir. Ölü fiyatına, hileli yollarla ucuza elden çıkarılırsa, bütün ortak ve hissedarlar zarara uğratılır. Bunun önüne geçmek için her bir hissedar mahkemeye baş vurarak tasfiye memurunun görevden alınarak yerine başkasının atanmasını isteyebilir. (TTK md 537) Elbette haklı bir sebebin de varlığı ispatlanmalıdır. Böylelikle işini ve görevini bütün pay sahiplerinin lehine olacak şekilde gereği gibi yapmayan tasfiye memurunun görevi sonlandırılmış olur.
Tasfiye memurlarından en az birisinin Türk vatandaşı ve yine en az birisinin yerleşim yerinin Türkiye olmasını da yine pay sahipleri sağlayabilir. Tam da burada aklına bir soru gelebilir; “tasfiye memuru bir taneyse ne olacak?”. Cevabı da yorumuma göre şöyle olacak; tek bir tasfiye memuru varsa, o hem Türk vatandaşı hem de ikameti Türkiye’de olacak.
Pay sahipleri tasfiye memurlarının değiştirilmesi yerine uyuşmazlığa düştükleri tasfiye konuları hakkında karar vermesi için mahkemeye de başvurabilirler (TTK md 546).
Kâr ve tasfiye payı alma hakkı
Şirkete hakim olamayan, yönetimde olmayan hissedarlar için en önemli ve anlamlı hak, bu haktır. Çünkü eviniz olsa kira getirisi var, bankada paranız olsa faiz veya katılım payı getirisi var. Şirketteki ortaklığınızın da getirisi kâr payıdır. “Neyleyim ben kâr payı vermeyen şirketi” demekte çok haklısınız.
İşte bu sebeple her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkına sahiptir (TTK md 507).
Aynı şekilde; şirketin sona ermesi hâlinde her pay sahibi, tasfiye sonucunda kalan tutara da payı oranında katılır (TTK md 507, 543). Tabii esas sözleşmede şirketin mal varlığının kullanılmasına ilişkin, başka bir hüküm bulunmuyorsa.
Şirket kârının nasıl değerlendirileceğine, dağıtılıp dağıtılmayacağında karar verme yetkisi genel kurula aittir. Ben yıllarca kâr elde etmesine rağmen kârını dağıtmayan, sürekli yedek akçelere aktaran şirketlere de rastladım.
Elbette anonim şirket hissedarlarının her birinin sahip olduğu ve tek başlarına kullanabilecekleri hakları da var. Ancak bu köşenin yeri ve kapsamı bakımından en sık kullanılan ve başvurulanlarına değindim. Devamında anonim şirketlerde azınlık olan pay sahiplerinin haklarını ele alacağım.
Yönetim kurulu yoksa hangi süreç işleyecek?
Anonim şirket bütün haklarını organları aracılığıyla kullanır, yönetilir. Organsız bir şirket düşünülemez. Örneğin yönetim kurulunun görev süresi bitmiş veya görevde olan yeterli sayıda yönetim kurulu üyesi kalmamışsa şirket organsız kalmış demektir. Örneğin istifa etmişler, vefat etmişler, iflas etmişlerse ve boşalan bu üyeliklere üye atamak için kalan yönetim kurulu üyeleri yeter sayıyı tamamlayamıyorlarsa, yönetim kurulu toplanıp karar alamadığı için, şirket organsız, yönetimsiz kalmıştır.
Genel kurulun da uzun zamandan beri toplanamaması halinde organsızlıktan söz edilir. Şirketin organsız kaldığı durumlarda her bir pay sahibi mahkemeye başvurabilir (TTK md 530). Mahkeme organsızlığın giderilmesi için verdiği sürede de bu durum düzletilmezse, şirketin feshine karar verilir.
Şirketin yönetim ve temsil organı olan yönetim kurulunun kararlarının da iptalini dava etmek mümkündür. Kanuna, ana sözleşmeye ve özellikle de objektif dürüstlük kurallarına aykırı olan yönetim kurulu kararlarına karşı ilan tarihinden itibaren 1 ay içinde iptal davası açılabilir. (TTK m 460) veya butlanının tespitini isteyebilir. Özellikle eşit işlem veya sermayenin korunması ilkesine aykırı olan, anonim şirketlerin temel özelliğini gözetmeyen, pay sahiplerinin vaz geçilmez haklarını ihlal eden veya kısıtlayan kararlar batıldır (TTK md 391).
Ek tasfiye davası
Bu davaya şirketin ihyası davası da deniliyor. Şirketin tasfiyesi bitip ticaret sicilinden silindikten sonra artım deyim yerindeyse, ölü bir şirket söz konusu oluyor. Ama bir şekilde gözden kaçmış veya sonradan fark edildiği için tasfiyeye dahil edilmemiş bir mal varlığı bulunursa, pay sahipleri şirketin ihyasını dava ederek, sonradan ortaya çıkan malların da tasfiyesini dava edebilirler (TTK md 547). Bu ise şirketin yeniden canlanıp ticari faaliyetlerine devam etmesi anlamına gelmez, tasfiye edilecek malın tasfiyesi ile şirket yeniden ticaret sicilinden silinir.