Prof. Dr. Erol Ulusoy

Prof. Dr. Erol Ulusoy

erolulusoy@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

6 Şubat günü deprem uyandırdı Türkiye’yi. Uyananları acıya boğarak...

Uyanamayanlar az değil. Sayıları yazıyı kaleme aldığımda, 4 binleri geçmişti.

Umutsuzca dilemekteyiz ki, uyanamayanların sayısı orada kalsın.

Yastayız. Yasımızı yüreğimize gömelim, şimdi dayanışma, yardımlaşma zamanı. Sadece ulusal düzeyde değil, ilan ettiğimiz dördüncü derece yardım alarmı ile uluslararası dayanışmaya da kapı açtık.

17 Ağustos Gölcük depreminde 18.373 kişi öldü, 48 bin 901 kişi yaralandı, 285 bin 211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Çöken 133 bin 683 bina ile yaklaşık 600 bin kişi evsiz kaldı.

Haberin Devamı

Temennimiz odur ki, 6 Şubat depremleri, 17 Ağustos depremini unutturmasın.

***

17 Ağustos depremine hazırlıksız yakalanmıştık. Ders çıkarıp çeşitli önlemler aldık. Ama 6 Şubat depremleri gösterdi ki, yine bu şiddette ve bu kadar büyük bir coğrafyayı etkileyecek büyüklükte bir depreme de hazır değiliz.

Arama kurtarma çalışmalarında yetersizliğin nedeni evvela çöken bina sayısının çok fazla olması. 50 bine yakın binanın çöktüğü söyleniyor. Hiçbir ülke her çöken binaya bir kurtarma ekibi düşecek kadar hazır olamaz.

Yolların çökme ve ulaşımın kesilmesi ihtimali hesaplanarak, ayni ve tıbbi yardımların, arama kurtarma ekiplerinin deprem bölgesine ulaşması için önlemler almayı bilmeliydik. Yolların çökmesi, havaalanı pistlerinin hasar görmesi nedeniyle ulaşımdaki aksaklıkları bertaraf etmek için bir planımız olmadığı ortaya çıktı.

***

Oysa bir deprem ülkesi olan Türkiye’de, deprem neredeyse hayatımızın rutinidir. Görüyoruz ki, bu deprem rutininin sonuçları sadece acı ve felaket. Normalde, hayatınızın rutini olan bir şeyin sonuçlarının da rutin olması gerekir. Bilirsiniz, beklersiniz, hazırsınızdır. Sürpriz olmaz, sizi şaşırtmaz. Olumsuz bir sonuç doğmaması için her türlü önlemi alırsınız.

1999’da meydana gelen depremlerin biri hariç hepsini İstanbul’da, binaların içindeyken yaşadım. Bahçelievler’de, otobüs durağındaydım. Uzaklardan yerin altından “vuvvv” diye ürkütücü bir ses geldi ve gitti. Yerin altından gelen bu sesle birlikte yer de hareket etti, ayaklarımın altındaki kaldırım parke taşları oynadı. Düşmemek için otobüs durağının demirlerini tuttum. Hiç paniğe kapılmadım. Bilinçaltımda, bu depremde başıma gelebilecek en kötü şeyin, dengemi kaybedip yere düşmek olabileceği düşüncesi vardı. Çünkü, uygun ve yeterli malzeme ile yapılmamış, şiddetli bir depremde yıkılması çok muhtemel bir binanın içinde değildim.

Haberin Devamı

Deprem sadece bir yer sarsıntısıdır. Bir yer sarsıntısı neden öldürsün ki!

Depremi hesap etmeden yapılan binalar, sabitlenmeyen ev ve işyeri mobilyaları, panikle hareket etme ve bilinçsizlik ölüme neden oluyor.

İnşaat teknolojisi, 8 şiddetinde depreme dayanıklı bina inşa edebiliyor. Dünyanın en büyük şirketleri arasına girmiş olan Türk inşaat sektörünün eseri midir bu yıkılan binalar?

Dünyada birçok yol ve köprü ihalesi kazanmış inşaat şirketlerimizin mi eseridir bu çöken yollar, çöken havalimanı pistleri.

Nehir yatağına apartman diken zihniyetle, fay hattı üzerine şehir kuran zihniyet arasında ne fark var? Geleceği düşünüyorsak, acıyı bal eylemek istemiyorsak, özellikle 1999’dan sonra inşa edilen yapıların kaçının depremde yıkıldığının tespiti çok önemli.

Haberin Devamı

***

Dünyanın en mükemmel yasalarını ve kurallarını çıkarın, uygulamadıktan sonra neye yarar!

Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin “yeniden yapılacak, değiştirilecek, büyütülecek resmi ve özel tüm binaların ve bina türü yapıların tamamının veya bölümlerinin deprem etkisi altında tasarımı ve yapımı ile mevcut binaların deprem etkisi altındaki performanslarının değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi için gerekli kuralları ve minimum koşulları belirlemek” olan amacı ne kadar gerçekleşmiş?

Her türlü acıyı atlattığımız gibi, bu acıyı da ulusal ve uluslararası dayanışma ile atlatacağız.

Suriye’ye de geçmiş olsun diyor, acılarını acımıza katıyoruz!