Hani, bir bardak suyun da fırtınası olur mu demeyelim... Bir bardak suyun da fırtınası oluyor. Ama tabii ki onun fırtınası bardağın içinde değil, bardağın dışında kopuyor. Hatta bazen, bardakta su olmasa bile fırtınası oluyor.
Sonuçta, sadece bir bardak deyip geçmeyelim. Bakın o aynı “bardak” insanları nasıl farklı düşüncelere, fikirlere sürüklüyor.
Herkes kendi duruşuna göre aynı bardağı farklı algılıyor. Hayatı renklendiren de bu düşünce farklılığı değil mi?
İşte size, masanın üstünde, hacminin yarısı su ile dolu, diğer yarısı boş bir bardak ve bakalım yanından geçenler bu bardağa bakıp ne söylüyor?
- Bardak dolu. (Optimist)
- Bardak boş. (Pesimist)
- Bardak yok. (Nihilist)
- Bardak benim olmalı. (Emperyalist)
- Bardaktan seri üretime geçelim. (Kapitalist)
- Bu bardak ne yenir be! (Mazohist)
- Bardağı alın oradan kırarım yoksa. (Sadist)
- Bir bardak su versene. (Konformist)
- Bardağın güzelliğine bak, aynı ben. (Narsist)
- Bu bardağı da bulamayanlar var. (Hümanist)
- Bardağı bize vermezseniz onu bir daha göremezsiniz. (Anarşist)
- Bardağı yoldaşlarla birlikte kullanalım. (Komünist)
- Bardağı yıkarken kırmayalım. (Sosyalist)
- Yarısı dolu yarısı boş bardak ne demek? Kırın gitsin. (Faşist)
- Bazen öyle bi bardak düşlüyorum ki... (Ütopist)
- Kadın bardağı aldı ve narin dudaklarına götürdü. (Senarist)
- Bu bardak sadece benim. (Egoist)
- Bu bardaktan bir gün öyle çok olacak ki. (İdealist)
- Bardak gibi görünüyor da test edelim bakalım bardak mı? (Pozitivist)
- Bardağı metal tercih ederim, bu hemen kırılır. (Militarist)
- Bardakları asıl yüz yıl sonra gör bak nasıl olacak. (Fütürist)
- Bardağın çizgileri çok keskin. (Kübist)
- Bardak kesin bizim imalatımız, kimse böyle yapamaz. (Şovenist)
- Bardağı odanıza yolluyorum efendim. (Resepsiyonist )
- Bardağın altında karşıt renkten bir örtü koyamadınız mı? (Stilist)
- Bardağın orada duruyor olması asla bir tesadüf değil; döngü gereği! (Determinist)
- Bardağın şekli güzel; bir fotosunu çekeyim lazım olur! (Oportunist)
- Bardak camdır, cam da kum ve burada hayat gizli! (Panteist)
- Nasıl diyo siz, su istiyo ben! (Turist)
- Bu bardak ne? Niye kristal değil? (Assolist)
- Altı üstü yarısı dolu bi bardak, amma uzattınız! (Realist)
Vesselam bu farklı algı ve bakış tarzlarını uzatmak mümkün, ama biz “realist”e kulak verelim ve “şimdilik” kaydıyla uzatmadan burada bitirelim. Paylaşım için Ankara Batı Adliyesi 2. Asliye Hukuk Mahkemesi sayın Hakimi Erol Özdemir’e teşekkürler.
Tesadüfen mi yaşıyoruz?
Bilinçli ve gelişmiş toplumlarda bireyler ve kurumlar, başkalarının hayatını riske atıcı davranışlardan azami düzeyde kaçınır. Dün TEM’de arabayla 120 km süratle seyahat halindeyken, önümüzde 45 derece açıyla üç şerit değiştiren aracı görünce, düşünmeden edemedim; kim bilir her gün kaç vatandaşımız bu bilinçsiz davranışların “kaza” kurbanı oluyor?
Bu olayın ardından bir hukukçular grubundaki paylaşımı okudum. Haber şöyleydi:
“Osmaniye’de depremde ağır hasar alan binadan kuvvetli rüzgar nedeniyle kopan beton parçasının kafasına düşmesi sonucu ölen eski savcı toprağa verildi.”
Bu nasıl olurdu? Binanın yanında önlem alınmamış mıydı? Zamanında savcılık yapan bir kişi hasarlı binanın tehlike arz edeceğini bilemeyecek kadar bilinçsiz olabilir miydi? Haber şöyle devam ediyordu:
“Olay, dün Alibeyli Mahallesi Cevdet Sunay Caddesi’nde yaşandı. Kahramanmaraş merkezli depremlerde hasar alan binadan kuvvetli rüzgar nedeniyle beton parçası düştü. Bu sırada bölgeden geçen eski savcı Mehmet Nazif Yaşar (56), kafasına beton parçasının gelmesi sonucu hayatını kaybetti.”
Merak ettim, rahmetli savcının ismini internette araştırdım ve hürriyet.com.tr kaynaklı başka bir haberle karşılaştım:
“Yargıtay 5. Ceza Dairesi, rüşvetle sanıkları tahliye ettirirken suçüstü yapılarak tutuklanan Osmaniye Savcısı Mehmet Nazif Yaşar’a, 2 duruşmada jet hızıyla artırmalı ceza verdi. Yargıtay, olayın vehameti ve suç işleyenin savcı olmasını dikkate aldı ve “rüşvet almaya teşebbüsten” cezayı 3 yıl 4 ay olarak belirledi. Rüşvete aracılık ettiği iddiasıyla yargılanan Mithat Gürbüz ise “Rüşvet almaya teşebbüse yardım etmekten” 1 yıl 3 aya mahkûm edildi. 21 Temmuz 2011’de, Osmaniye’de görevli Savcı Yaşar hakkında silahlı kavgaya karışan kişilerin tahliyesi için 10 bin lirası aracılara verilmek üzere toplam 60 bin lira rüşvet istediği ihbarı yapıldı. Yaşar ve Gürbüz yakalanıp tutuklandı. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 28 Aralık 2011’de yapılan ilk duruşmadas anıklar rüşvet iddialarını yalanladı. Yargıtay da tutuklu kaldıkları süreyi dikkate alarak sanıkları tahliye etti. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 8 Şubat’taki ikinci duruşmada sanıkları mahkum etti. İki sanık kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda temyiz edecek. Kurul, kararı onarsa mahkûmiyet kararları kesinleşecek.”
Hakim ve savcıların aslında ve gerçekte hiçbir bilgi ve ilgileri olmamasına rağmen adliyelerde dolaşan bazı “tip”lerin onların adlarını kötüye kullandıklarını biliyoruz. Bu ceza yargılamasının nasıl sonuçlandığına dair haber yok. Ama, nasıl sonuçlanmış olursa olsun, huzur içinde yatsın, rahmetli Savcı Bey’in vefat şekli gösteriyor ki, bir bakıma tesadüfen yaşıyoruz.
Yapmamız gereken başkalarının dikkatsiz davranacağını bilerek, tedbirimizi almak.