Aile şirketi kurucuları genelde şirketlerinin kendilerinden sonraki geleceği için endişe duyar. Mirasçılar arasında uyuşmazlıkları önlemek mümkün görünmese de, şirketin varlığını tehdit edecek düzeye gelmesini önleyici hukuki tedbir alınabilir
Hissedarların sayısı bakımından anonim şirketleri iki gruba ayırıyoruz; kapalı, aile tipi anonim şirketler ve çok ortaklı anonim şirketler... Sermaye piyasası hukukunda ve terminolojisinde ise şirketler halka açık anonim şirketler ve halka açık olmayan anonim şirketler olarak iki gruba ayrıldığı gibi, pay senetleri borsaya kote edilmiş ve borsaya kote edilmemiş anonim şirketler ayrımı var. Bir anonim şirketin pay sahibi sayısı beş yüzü geçerse, halka açık sayılıyor. En az beş yüz ortaklı kooperatiflerin hakimi olduğu anonim ortaklıklarla ilgili de yıllık en az elli milyon TL hasılat yapmaları şartıyla düzenleme daha var ama o başka bir konu.
Türkiye’de kurulu anonim şirketler halka kapalı anonim şirketlerdir ve genellikle de ya aile şirketleri ya da küçük arkadaş ve tanıdık gruplar arasında kurulmuş şirketlerdir. Gerçi 2012 yılından beri tek bir kişi, yanına hiçbir ortak almak zorunda olmaksızın da bir anonim veya limited şirket kurabiliyor. Ama ticari hayatta uygulamada ya anne ve baba çocuklarıyla ya da kardeşler bir arada veya birkaç arkadaş bir araya gelerek şirket kuruyorlar.
Aile şirketlerinin çoğu hukuki yapı olarak kurumsallaşamamışlar. Ortada yönetim kurulu, genel kurulu, azınlık pay gruplarıyla bir şirket var ama kurucu onu sanki bir işletmeymiş gibi yönetir. Genel kurulları yıllarca yapılmaz. Yönetim kurulu karar defteri neredeyse bomboştur. Ana sözleşmesi, bir ticaret odasının internet sitesinden indirilen standart bir sözleşmedir. Bu da genellikle bir sorun oluşturmaz, çünkü her şey şirketin kurucusunun kontrolü altındadır. Ne yönetsel bir sorun çıkar ne de usulen hisse verilmiş diğer hissedarlar bir sorun çıkarır. Bir köşede öylece sessizce beklerler.
Ya sonra ne olacak?
Bütün canlılar gibi şirket kurucuları da ölümlüdür. Herkesin ölümü üzücüdür. Sağladıkları istihdamla, yarattıkları ticari bağlantılarla ekonomik hayatı canlandırmalarıyla, ürün ve hizmetleriyle bir çok tüketicinin ihtiyacını karşılamalarıyla şirket kurucuların ölümü ayrı bir üzüntüye neden olur.
Aile şirketi kurucuları da gece gündüz dişleri ve tırnaklarıyla sıfırdan kurup büyüttükleri şirketlerinin kendilerinden sonraki geleceği için endişe içindedirler.
Ne çileler çektiklerini, hangi badireleri atlattıklarını, aldatılma teşebbüslerini son anda nasıl önlediklerini en iyi kendileri bilir. Bütün bunlara katlanarak kurup geliştirdikleri şirketlerinin onlardan sonra mirasçıları arasında veya mirasçılarıyla şirketi birlikte kurduğu iş arkadaşları arasında çıkacak anlaşmazlıklarla batmasından endişe ederler. Herkes eserinin uzun ömürlü olmasını ister. Ama laf aramızda söyleyeyim, istatistiki olarak Türkiye’de yüz yıldan daha uzun süredir faaliyette bulunan şirket sayısı iki elin parmaklarını geçmez.
Uyuşmazlık konuları...
Aile şirketinin kurucusu vefat edince hisseleri, özel bir vasiyet düzenlenmemişse, yasal mirasçılarına yasal payları oranında geçer. İlk yasal mirasçılar elbette sağ kalan eş ve çocuklardır. Şirketin kurucusu tek balınayken kendi iradesi şirketin iradesi olarak tecelli etmekteydi. Ama çocuklar miras yoluyla şirkete hissedar olduklarında, hayat görüşü, yaşam tarzı, işlere yaklaşım şekli, ilginin başka alanlarda olması gibi bir çok nedenden kaynaklı farklı düşünmeler ve ayrışmalar olacaktır. Hatta bazen çocukların eşleri dahi şirket içi ayrışmalarda ve anlaşmazlıklarda etkili oluyorlar.
Yeni yatırımlar nereye yapılacak, yönetim kurulu kimlerden oluşacak, kimin hangi masraflarını şirketten karşılanacak, şirketin genel müdürü en küçük kardeşle daha yakın işbirliği yaptığından işten çıkarılacak mı, işe alımlarda kim yetkili olacak, hangi müşteriye hangi indirimle mal satılacak, vesselam buyrun size birçok uyuşmazlık konusu!
İŞTE ALINABİLECEK ÖNLEMLER
Kurucusundan sonra aile şirketinin hissedarı olan mirasçılar arasında elbette bazı konularda anlaşamama, iç çekişmeler olabilir. Bunları şirketin kurucusunun önlemesi pek mümkün olmaz. Ama bu iç çekişme ve anlaşmazlıklarla kendisinden sonra şirketin batmasına karşı en azından caydırıcı hukuki önlemleri alabilir. Gelecekte mirasçılar arasında çıkması olası şirket için uyuşmazlıkları önlemek mümkün görünmese de, bunun şirketin varlığını tehdit edecek düzeye gelmesini önleyici hukuki tedbirleri almak mümkündür.
Aile şirketi kurucusunun yapması gereken, öncelikle şirketinin ana sözleşmesini internetten temin edilen standart tip ana sözleşme olmaktan çıkarması gerekir.
Ana sözleşmeye şirketin yönetim kurulu, mirasçılar arasında aidiyet ve sorumluluk duygusu vermek istiyorsa ihtiyari organlar ile ilgili düzenlemeler koymalı. Gerekiyorsa ve mirasçıların reflekslerini önceden gözlemlemek istiyorsa, onları aynı kurallara koymalı ve kendisini ana sözleşme ile esaslı kararlardan önce görüşü alınacak danışma kurulu olarak öngörmeli. Uygulamada onursal başkan diye adlandırılan kişilerin durumunu daha hukuki düzenlemeye oturmak gerek.
Mirasçılar arasındaki oy dağılımını da dikkate alarak, anlaşama halinde şirket yönetiminin ve genel kurulun kilitlenmemesi için yetersayılarla ilgili özel düzenlemeler öngörmeli. Hissedarlar arası uyuşmazlıkların şirketin içini kemirecek düzeye ve şiddete erişmeden uzlaşmacı ve barışçıl yollarla çözümü için hukuki önlemler ana sözleşmeye yazılmalı. Şirket yönetimi dışında mümkünse kimseyi bırakmayacak şekilde, azınlık pay sahibi mirasçılara yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınmalı.
Profesyonel yönetici
Şirketin yönetiminde mutlaka profesyonellerin olmasını sağlayacak, hatta pay sahibi mirasçılar arasında uyuşmazlık çıktığından yönetim kurulunun çoğunluğunun profesyonellerden oluşmasını öngören ana sözleşme düzenlemeleri konulmalı.
Türk Ticaret Kanunu şirket hisselerinin mirasçılara geçişinde şirket yönetimine bazı yetkiler tanımıştır. Bu yetkiler şirket kurucusunun özel aile ilişkileri önplanda tutularak ana sözleşmeye somut kurallarla dercedilmelidir.
En nihayetinde aile şirketi de olsa, kurumsallaşmalı, kurumsal yönetim ilkelerine göre yönetilmelidir. Kurumsallaşma, aile şirketi yöneticisinin yönetimden dışlanması demek değildir. Öyle de olmamalıdır. Çünkü bu şirketi bu hale getiren, büyüten, kurucusunun aldığı isabetli kararlar, doğru yatırımlar ve doğru ticari bağlantılar, doğru personel politikasıdır.
Unutmayalım ki, şahsa bağlı olan şey kurum ve kuruluş, o şahsın ayrılmasıyla, veda etmesiyle tökezler, bazen kaybolur gider. Ama kurumsal ilkelere göre yönetilen, şahsa bağlı olmayan, belirli bir sitem üzerine inşa edilen ve sistemin kendi kendisini yönettiği kurumlar, kalıcıdır. Böyle kurumlar iç sebeplerden dolayı değil, dış etkenlerden dolayı sona ererler.
Son söz; sağlam temellerle kurulan aile şirketleri, kurumsallaşmayla uzun ömürlü olurlar.