Dünkü yazımda vatandaş-ların, şirketlerin döviz borçlarından hukuki çerçevede nasıl korunabileceğini ele aldım, Yargıtay’ın bu yöndeki kararlarını anlattım. Bugün de kamu borçlarına değineceğim...
Orta Vadeli Program’larda kamu borçları hakkında, borç portföyünün maruz kaldığı kur risklerinin kontrol edilmesi amacıyla stratejik ölçütlere dayalı borçlanma politikalarının uygulanmasına devam edileceği belirtilmektedir. Borçlanmanın ağırlıklı olarak Türk Lirası cinsinden ve sabit faizli enstrümanlarla yapılmasının, uygulanacak politikaların temel unsurları olacağına işaret edilmektedir.
OVP’de yer verildi
Firmaların döviz kuru riskini daha etkin bir şekilde yönetebilmeleri için gerekli mekanizma ve teşviklerin oluşturulacağından 2018-2020 OVP’da bahsedilmişti. Reel sektör kur riskinin azaltılması ve yönetilmesine ilişkin olarak makroihtiyati tedbirlerin alınacağına değinilmişti.
Bu kapsamda önce dövizle işlem yapılmasına dair yasaklamalar getirildi.
Yine aynı OVP’da, ihracatçıların kur riskini
Dövizle işlem yapma ve dövizle kredi çekme yasağı, kişileri döviz kurundaki aşırı yükselmelere karşı koruyor. Ama yine de döviz borcu olan kişiler var. Dövizle yaptıkları sözleşmede revizyon isteyen bu kişilere Yargıtay, "Kur riski öngörülebilen bir risktir. Bu nedenle sözleşmede uyarlama yapılamaz" diyor.
Cumhurbaşkanlığının 12 Eylül 2018 tarihli 85 Sayılı Kararı ile, Türkiye’de yerleşik kamu ve özel hukuk kişilerinin, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen haller dışında dövizle işlem yapmaları yasaklanmıştı. Bakanlık da en son 16 Kasım 2018 tarihinde Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair 2018/32-52 sayılı Tebliğ ile hangi işlemlerin dövizle yapılmasının yasak, hangilerinin istisna olduğunu düzenlemişti.
25.01.2018 tarih ve 20 nolu Vergi Sirküleri ile de, istisnaları bulunmakla beraber döviz geliri olmayan Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından veya yurt içinden döviz kredisi kullanmaları yasaklanmıştı.
Hem dövizle işlem yapma yasağı hem de dövizle kredi
İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların bir argümanı da, süresiz nafakaya neden olduğu iddiasıdır. Aslında ikisi arasında doğrudan ve dolaylı bir bağlantı yoktur. İstanbul Sözleşmesi aile içi şiddetle mücadeleyi amaçlarken, süresiz nafaka, evliliğin sona ermesinden sonra yoksullaşan eşin mali sorumluluğunu tespit ediyor.
İstanbul Sözleşmesi son zamanlarda daha çok gündeme gelmeye başladı.
Herhangi bir konuyu tartışmanın zararı yok, faydası çok. Yeter ki tartışıldığı düzlem ve argümanlar doğru bilgiye dayansın. Yanlış bilgi üzerine inşa edilen her tartışma kutuplaşmaya neden olur.
İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların bir argümanı da, süresiz nafakaya neden olduğu iddiasıdır.
Aslında ve gerçekte, İstanbul Sözleşmesi ile süresiz nafaka arasında ne doğrudan ne de dolaylı bir bağlantı olduğudur.
Süresiz nafaka, İstanbul Sözleşmesi’nin sonuçlarından birisi değildir.
Bir defa bu, kronolojik olarak mümkün değildir. Süresiz nafaka aile hukukuna ilk defa 1988 yılında dahil edildi.
İstanbul Sözleşmesi ise 2011 yılın
Sosyal medyada beyanda bulunurken iki kere düşünmek lazım. Özellikle de akçeli işler söz konusu olunca... Bir kişinin sosyal medyada borçlu olduğuna ilişkin ifadeler kullanması, hukuken de delil olarak kabul edilebilir
Sosyal medya, her türlü iletişimde kullanılıyor, iş ilişkilerinde, aşk ilişkilerinde, dostluk, haberleşme vs. Ticari ilişkilerde de Facebook üzerinden mesajlaşmalar olabiliyor. Daha sonra çıkabilecek uyuşmazlıklarda ise Facebook paylaşımları delil olarak da yargılamada dikkate alınabiliyor.
Ticari ilişki içerisinde bulunan iki kişi arasında alacak verecek davası açılır. Davalı, davacı ile ticari ilişkisi ve sözleşme olduğunu inkar etmez, ama malları teslim almadığı, davacıya borcu olmadığı savunmasını yapar.
Benim ilk izlediğim kurultay oldu CHP 37. Büyük Kurultayı. Şanssızlığım, onun da korona pandemisi gölgesinde yapılması.
Organizasyon olarak koronaya karşı her türlü önlem alınmış, her 10-15 metreye dezenfektan istasyonları kurulmuş. Delegeler maskeli gezmeye ve tokalaşmamaya özen gösterdiler. İlgimi çeken ise, klasik dirsekleri değdirerek tokalaşma yerine, yumruklarını hafifçe değdirerek “ten tene” temastan vazgeçememiş olmaları.
Parti yöneticilerinin ne düşündüklerini her gün medyada okuyoruz, görüyor ve duyuyoruz. Ben daha çok delegenin düşüncelerini, beklentilerini, onların da “dostlarla iktidar”a inanıp inanmadıklarını öğrenmeye çalıştım.
CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILI PROJESİ
Kurultayın en heyecan verici yönü, yeni seçilecek PM’ye çizilen vizyon ve misyondu; “Cumhuriyetin Birinci Yüzyılı”nın bitmesine 3 yıl kaldı, artık Türkiye’yi geleceğe hazırlayacak “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı Projesi”nin hazırlanması. Bu projenin içeriği çok önemli.
Pandeminin ekonomiye etkisini azaltmak için şirketlerin bu yıl kâr dağıtması yasaklandı. Ancak şirketler kârlarını sermayeye ekleyerek ortaklarına bedelsiz hisse dağıtabilir.
Kovid-19 pandemisi nedeniyle yabancı pazarlardaki talep azlığına bir de iç pazardaki eklenince, üretim çarkları durmaya başladı. Zaman zaman sıkı bir şekilde uygulanan sokağa çıkma yasağının getirdiği zorunlu “çalışamama ve “harcayamama” gerçeği de ticari faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine yol açtı.
Pandemi Türkiye’de tam da şirket genel kurullarının yapılması gereken mart ayına denk geldi. Ticaret Bakanlığı genel kurulların ertelenmesi veya elektronik genel kurul olarak internet ortamında yapılmasını tavsiye etti ve hukuki kolaylıklar getirdi. Ticaret Bakanlığı ayrıca, TOBB’a gönderdiği 31.03.2020 tarihli yazı ile Kovid-19’un ekonomiye ciddi tehdit olduğunu belirtmiş, ihtiyat gereği, sermaye şirketlerinin mevcut özkaynak yapılarının korunmasını tavsiye etmişti.
Önce tavsiye
Ticaret Bakanlığı, kamunun iştiraki olan şirketler hariç, şirketlerin 2019 hesap dönemine ilişkin olarak bu
Çek hukukunu düzenleyen kanunlarda çelişkili birçok düzenleme bulunuyor. Uygulamada sorun ve karmaşaya yol açan bu düzenlemelere netlik kazandırmak lazım. Örneğin Çek Kanunu’nda bir madde, çekin karşılıksız kalan kısmının faiziyle ödenmesini şart koşarken, diğer bir madde faizi hariç tutup kalan kısmın ödenmesini yeterli görüyor.
Dünkü yazımda hapis cezalarının infazı durdurulan karşılıksız çek mahkumlarının, çek borçlarını hangi koşullarda, ne sürede ve hangi taksitlerle ödeyebileceklerini anlatmıştım.
Bu gün ise 5941 sayılı Çek Kanunu’nda, 7226 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler ve getirilen ek maddelerin sebep olduğu ve muhtemelen gözden kaçmış çelişkili düzenlemelere değineceğim. Hukuk düzeni netlik ve kesinlik ister. Bu, hukuki güvenliğin temel koşuludur.
İnsanlar kendilerini hukuki güven içinde hissetmezlerse, hangi durumda hukuken nasıl davranacaklarını bilmezlerse, çelişik hukuk kurallarının yarattığı karmaşa içerisinde boğulup giderler.
Çek Kanunu geçici 5’inci maddeden yararlananlar, cezaevinden tahliye oldukları tarihten itibaren en geç bir yıl içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birini alacaklıya ödemek zorunda. Karşılıksız çek alacaklısına yapılacak ilk ödeme tutarı, aman dikkat, çek bedelinin karşılıksız kalan kısmının onda biri kadar bir tutarda değil, kalan borcun onda biri oranındaki tutarda olacak.
İhsan Amcanın büyük oğlundan olan torunu Murat, Kayseri’ye yerleşti ve orada ticaretle uğraşıyor. Dedi ki, “Hocam hem benim düzenlediğim hem de müşterilerden aldığım bazı çekleri ödeyememe ihtimalim var, lütfen hukuki durum konusunda bizleri aydınlat!” Elbette sevgili Murat, bilirsin seni sever sayarım!
Çek Kanunu’nun hiçbir yerinde karşılıksız çek için doğrudan hapis cezası yok. Adli para cezası var.
Fakat adli para cezası ödenmezse, hapis cezasına çevriliyor. Görünüşte kişi adli para cezasını ödemediği için hapis cezası alıyor ama, karşılıksız çıkan çekten dolayı borçlarını