Savunma sanayiindeki gelişmeler insansız araçların gelişimini hızlandırdı. Devletler karada, havada ve denizde kullanabilecekleri insansız ‘robot askerler’ geliştirmeye çalışıyor. Türkiye de sahadaki askerlere yardımcı olarak karada, havada ve denizde robot askerleri ‘sürü’ halinde kullanmak için çalışıyor.
BAŞLARKEN
Bir acayip duygu...
Terör saldırısınının hedefi olmuş, Türkiye’nin en stratejik tesislerinden birisine girerken insan ister istemez heyecanlanıyor. Bu heyecanın aslında bir hiç olduğunu tesisten çıkarken anlıyorsunuz. Türkiye’nin savunma sanayii başarılarında kamuoyu ile paylaşılanlar kadar paylaşılmayanlar da olduğunu öğrenmenin verdiği gurur, Kaan’ın kokpiti ya da Anka-3’ün fotoğrafını çekmenize izin verilmeyen bölümlerini görmenin yarattığı ayrıcalık duygusu, test pilotlarından, teknisyenlere kadar girdiğiniz her hangarda bebek özeniyle davranıldığını gördüğünüz savaş makineleri...
Bu coğrafyada tam bağımsız olmanın yolu caydırıcı güce sahip olmaktan geçiyor. Para kaynağı ve tecrübe elbette önemli ama en önemlisi terör saldırısında yaralanıp, hastanede tedavi gördükten sonra evine değil işinin başına dönen insan kaynağı. Bunlara tanıklık edince tesisten çıkarken hissettikleriniz girişte hissettiklerinizden çok daha yoğun oluyor.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr Haluk Görgün, yerli ve milli savunma teknolojilerinden, milli muharip uçak KAAN’a ve HÜRKUŞ’a gurur veren projeleri Genel Yayın Yönetmenimiz Özay Şendir’e anlattı.
Haluk Hoca ile sohbetimize başlarken ilk sorum, “robot askerler” meselesi oldu. Robot asker deyince bizim aklımıza Terminatör filminden sahneler de geliyor, ABD’nin deneme aşamasında olduğu ve ateş etme kararını otonom olarak veren çeşitli dronelar da ama gerçekte durum ne, ne anlamalıyız ile başladım:
“Aslında en genel anlamda baktığımızda, insansız olarak karada, havada ve denizde işleyen her sistem aslında bir robot asker. Bu robot askerlerde öyle ki kendi içlerinde onlarca bilgisayarı ve işlemci yükünü taşıyorlar. Kendilerine tanımlanan misyon çerçevesinde de görevlilerini yapıyorlar. Robot asker kavramından yola çıktığımızda ise insansı bir birey savaşacak, muharebeye girecek robot ilk akla gelmekle beraber bütün bizim insansı sistemlerimizi düşündüğünüzde bunları robot asker olarak değerlendirebilirsiniz. Robot askerler, insansı veya farklı yapıdaki robotlar şeklinde de değerlendirebilir. Örneğin köpek robotlar var. Bunların bir takım keşif gözetleme vazifesi hizmetleri olabilecekleri gibi mayınlı bir bölgede arama tarama çalışması yapılabilecek robotlar da olabilir. Diğer taraftan robotların savaştığı veya birbirleriyle mücadele ettiği, insan-makine etkileşimin arttığı ve beraber süreçlerin koordineli şekilde yürütüldüğü bir süreçten geçiyoruz. Tabi herkes kendi yetenekleriyle karada, havada ve denizde bunları çeşitlendirerek ürünler geliştirmeye çalışıyor. Bizim irili ufaklı bir çok projelerimiz var. Kobilerimizden büyük firmalara varana kadar farklı yükleri kendi üzerinde taşıyacak, sahada askerimize destek olacak bir takım çalışmalar devam ediyor. Esas olan gerek karada, havada ve denizde bu sistemlerin ayrı ayrı görevlerini yapmaları kadar bir ‘sürü’ halinde birbiriyle çalışmaları da önemli. Aynı görev için paylaşım yapan farklı fonksiyonları kendi üzerine yaparak icra edecek sistemler olduğu gibi bir de karadaki robotlar, havadaki robotlar ve denizdeki robotlar veya insansız sistemlerin birbiriyle etkileşimi de önemli. Bir taraftan suda insansız su araçları devam ederken, karada insansız kara araçları ya da bir robot köpek müşterek faaliyeti icra edebilmeli. Bunlar bizim önümüzdeki çalıştığımız, ürettiğimiz bir takım çözümleri ortaya çıkardığımız konular. Bütüncül yaklaşmak gerekiyordu. Bizde bu anlayışla bunları koordine ederek kahraman ordumuzun istifadesine sunmak için tüm sektörümüzle beraber gayret gösteriyoruz.”
Maliyet ve çoklayabilme
Haluk Hoca’nın cevabını dinlerken aklıma Ege’de drone sürülerinin kör ettiği bir Fransız savaş gemisi videosunun YouTube’da seyredilme rekoru kırdığı geldi. Dünyanın geldiği yer drone sürüleriyle iş yapmaya dönüyor. Haliyle bu noktadaki pozisyonumuzu sordum:
“Var olan donanımsal gelişmeler, daha küçük üretebilme, teknolojinin daha küçük hacimlere sığabilmesi, diğer taraftan yazılım teknolojilerinin ilerlemesi, daha kısa kodlarla veya daha az işlemci gücüyle bir takım şeylerin yapılması, hem sistemleri küçültüyor hem de bu tip uygulamaların karar destek mekanizmasında özellikle yapay zekanın da sistemin içine entegre edilmesiyle birlikte hem otonomi hem de karar verme süreçleri biraz daha makinaların insiyatifinde. Makinalar kodları, onlara verdiğimiz talimat çerçevesinde uygulayacak. İnsansız sistemlerin bir çok avantajı var. Maliyet etkin oluyor. En önemlisi çoklayabilme maliyeti, insanlı olan sisteme göre daha ucuz. Bir pilotu düşünün 30 yıl üzerine yatırım yapıyorsunuz tekrar 2’nci pilotu yetiştirmek için bir 30 yıl daha bekliyorsunuz. Diğer taraftan önemi ise insan ve can. Onun riskli bölgeye gönderilmesi Allah muhafaza hayatını kaybetmesi, bunun telafisi yok. İnsansız sistemlerin gün geçtikçe yaşantımızda yer aldığı süreçler hızlandı. Artık insansız sistemlerin bir ‘sürü’ konseptiyle veya farklı ortamlardaki insansız sistemlerin birbiriyle iletişimleri ile görev icra etmeleri üzerine çalışmalar var. Biz de bunlara yoğunlaşıyoruz. Tabi burada önemli olan husus, haberleşme ağının güvenli bir şekilde alt yapısının oluyor olması. İki sistem birbiriyle konuşabilmeli ki birbirlerine veya komuta merkezinden beklentiler istenildiği gibi gerçekleşebilsin. Allah’a şükür Türkiye’de haberleşme donanımı ve yazılımında çok ciddi birikimler var. Biz platformlar arası haberleşme, uydu haberleşmesi, yer platform haberleşmesi konularına bakıyoruz. Yeterli birikimimiz var. İşte 6’ncı nesil savaş uçağı konsepti de bu noktada. İnsansız savaş uçaklarının, insanlı sistemler ile birlikte uçması, görevli birlikte görevlerini yerine getirmeleri, belki bunlar önceki safhalarda gerçekleşecek. Bizde bunlara özellikle son dönemlerdeki insansız hava araçlarındaki gelişimlerimize baktığımızda bu teknolojiyi önden götüren, takip eden değil takip edilen bir konumdayız.
Düşman dronelarını atıldığı hedefe geri yollamak
Ukrayna-Rusya savaşında da, PKK’nın terör eylemlerinde de gördük ki, sıcak çatışmalarda droneların giderek daha belirleyici bir hale geldi. Dronelara sahip olmak kadar, bu dronelara karşı savunma yapmak da önemli. Irak’ın kuzeyine, Zilok Üs Bölgesi’ne gittiğimde, bu konuda aldığımız mesafeyi gözlerimle görmüştüm ama dronelara karşı savunma meselesini de sordum Haluk Hoca’ya... “Bir taraftan koruyacaksınız bir taraftan da ihtiyacınız olduğunda caydırıcı olacaksınız. Kendinizinde en az onlar kadar yetenekli ve kabiliyetli sistemler üretmesi gerekiyor. Yani saldırmayacaksın ama iş başa düştüğü zamanda caydırıcı olacaksın. Bizim kazandığımız yetenekler çok şükür, bir taraftan bize gelebilecek kamikaze veya diğer görüntüleme, keşif gözetleme, gelebilecek en küçük ticari dronelardan daha nitelikli dronelara varana kadar olan yelpazeyi önce tespit edebiliyorsak, havada kontrolünü alıp atana saldırı niyetinde olana geri yollamak. Diğer taraftan onu etkisiz hale getirebilmek. Bir kere açık noktamız ve eksiğimiz olmaması gerekiyor. Gerek radarlarımız, elektro optik sistemlerimiz, elektronik harp ve lazer sistemlerimizle böyle saldırıları ve atakları bertaraf etmemiz gerekiyor. Diğer taraftan ihtiyaç olması durumunda da kamikaze yeteneklerimizde en küçüğünden en büyüğüne kadar etki yaratabilecek yeteneklerimizin olması gerekiyor. O kadar çok geniş yelpazede ürünümüz var ki konsept geliştirme veya işte taktik sahadaki bir takım doktrinleri oluşturabilecek yetenekte hem mühimmat hem de platformlarımız var. Faydalı yüklerimiz de mevcut. Bir firmamız platform geliştirdiği zaman küçük dronelardan bahsediyoruz, o dronelara ROKETSAN’ın geliştirdiği METE yi çok hızlı bir şekilde entegre edip daha çevik bir şekilde vazifesini yapıp geri dönebilecek yeni bir ürün oluştururken, öbür taraftan geliştirdiğimiz akıllı mühimmatları yine dronelara entegre edip sonuç alabilecek sistemler geliştiriyoruz. Ya da kamikaze olarak kendisinin gidip hedefte kendisini paralayacak sistemleri geliştirebiliyoruz. Onun için yapabiliyorsak aklını karıştırmak, kontrol edebilmek veya ihtiyaç olması durumunda gerekli saldırıyı yapabilecek ürünleri geliştirmek. Bizim çalışma alanlarımız içinde çok başarılı ürünlerimiz var ve ihraç ediliyor.
‘TB-3 uçak gemisi pazarını başka bir yere taşıyacak’
TCG Anadolu’dan kalkış ve iniş testini gurur duyarak izlediğimiz Baykar üretimi TB-3’ler röportajımızda başlıklardan birisi oldu ama Haluk Hoca dünya üzerindeki etkisine dikkat çekti: “Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen TCG Anadolu’ya iniş
kalkış, müthiş bir yetenek ve dünyada yapan ilk ülke olduk. Deniz havacılığında yerli ve milli olarak bu alana en üst seviyeden girmiş olduk. Var olan uçak gemilerinin bizimle çalışmak isteyeceklerini düşünüyorum. Diğer taraftan iniş, kalkış ve kabiliyetle birlikte uçak gemisi pazarı da başka bir yere gidecek. TB-3 aslında uçak gemisi pazarını da başka bir yere taşıyacak. Kendi yeteneklerimize ve kendi yaptıklarımıza odaklanıyoruz. Allah’a çok şükür savunma alanında çok genç bir insan kaynağımız var. Yaş ortalamamız 34 civarında. Buradan Avrupa’nın ve batının üretim refleksleri ve çalışanların yaş ortalamasına bakıldığında, çok çok gelecek vaad ediyoruz. Birlikte yol yürüyeceğimiz ülkelerde, bunun farkında olarak aslında bizlerle beraber bir takım yeni nesil projeleri çalışmak istediklerini ifade diyorlar. Savunmada geldiğimiz nokta ve sonrasını düşündüğümüzde bunun lineer ilerlemeyeceğini daha çok eksponansiyel bir hızla gelişeceğini görüyorum. Zaman zaman her ayın bitiminde, ihracat rakamlarımızı paylaşıyoruz. Her yıl şirketlerimiz ve şirketlerimizin dünyadaki etkileşim ağları ortaya konuluyor. İhracat olarak baktığımızda her sene yüzde 18 yüzde 20 bandında büyüme trendini yakalamış durumdayız. Türkiye’nin ihracat sektörüne baktığımızda da düzenli olarak büyüyen bir-iki sektör var.
TARİHTEN GÜNÜMÜZE SAVUNMA SANAYİİ:
Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde savunma sanayinin payı büyüktür. “Tophane-i Hümayun” İmparatorluk silah sanayiinin temelini oluşturmuş ve bir defada 1060 top döküm ve ayda 360 kg barut üretim kapasitesine ulaşılmıştır. 1571’de İnebahtı Savaşı’nda 140 parçalık donanmasının tamamını kaybeden Osmanlı İmpratorluğu beş aylık bir dönemde 200 gemiyi yeniden inşa etmiştir. Kurtuluş Savaşı sürerken, 1921 yılında Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü ve Gölcük Tersanesi kurulmuştur. Türkiye, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra gelen amborgolarla birlikte tekrar savunma sanayii alanında çalışmalar yapmaya başlamıştır.
‘6 TANE TEST KAAN'I OLACAK'
Aynı anda farklı testleri yapabilmek için 6 tane test KAAN’ı üretilecek. Böylece yeni fonksiyonlar ekleyip daha hızlı hale getireceğiz. Hepsinde yerli motor kullanacağız. Hürjet de bir eğitim uçağı olmakla birlikte, çok farklı görevlerde bir
savaş uçağı hüviyetine bürünebilir.
5’nci nesil bir uçakta F-35 örneğine baktığımızda 14 tane prototip yaptılar, binlerce saat test ettiler. Hala sorunları bitmemiş, 25 metrelik topunda hedef ıskalaması olan bir iş F-35. KAAN protopiyle 2028’e kadar çok daha fazla test göreceğiz değil mi?
“Aslında biz süreci hızlandırmak adına prototipleri çoğaltalım istedik. 6 tane KAAN yapacağız baştan söyleyeyim. Test KAAN’ları olacak ki aynı anda farklı testleri yapabilelim diye. Biz ne geliştiriyorsak geliştirelim, geçmişte yaşadığımız kendi tecrübelerimiz çok kıymetli. Üzerine katarak yeni fonksiyonlar nasıl eklemlenebilir, nasıl daha hızlı, daha ekonomik yapabiliriz her zaman gündemimizde oluyor. Bizim önemli avantajlarımızdan bir tanesi sahadaki kahraman ordumuz, kullanıcılarımız. Bunlarla çok uyumlu ve birlikte çalışıyoruz. Onların ihtiyaç duydukları sistemleri mutlaka ve mutlaka mühendislik gücüyle birlikte çalıştırıyor ve bir araya getiriyoruz. Daha sonra onların geri beslemelerini alıyoruz. Hızlı bir şekilde tasarımı sonladırıp devam diyoruz. Biz KAAN’la ilk uçuşlarımızı gerçekleştirdik. Bu senenin şubat ayında ilk uçuş olmuştu. Sonra ikinci uçumuşuz yapıldı. Bu uçuşlar sonrasında hızlıca diğer test uçuşlarını yapabilmek üzere Savunma Sanayii İcra Kurulu’ndan aldığımız yetki ile TUSAŞ’a hemen 6 tane üreterek ve testleri hızlıca yapmak üzere programı hızlıca başlattık. Üretim süreçleri devam ediyor. Biz daha önce uluslararası yapılmış farklı ürünler için veya farklı platformlar için geçen süreçleri, daha hızlı daha ekonomik geçeceğimizi değerlendiriyorum. Dolayısıyla 2028’in sonuna doğru ilk ürünleri verdiğimizde, İnşallah bizim bir hesabımız var. Toplam maliyet ne olacak? Bir uçak bedeli ne olacak? bundan kaç tane üreteceğiz ve satacağız? Kime ihraç edeceğiz? Kimlerle birlikte ortak geliştireceksek, ortak geliştireceğimiz sonraki nesil uçaklarda kimlerle birlikte çalışabiliriz? Bunların süreçleri devam ediyor. Hazır bunları geliştirirken, 6’ncı nesil uçak konseptine şimdiden başlamalıyız. Bir taraftan insanlı konsepti, insansız savaş uçakları ve insansız diğer platfromlarla ilgili karşılıklı bu testler sırasında geliştirilmesi gereken donanımlar neler? Yazılımlar neler? Algoritmalar neler? Bunları hep beraber düşenerek yapmak durumundayız. 6 tane prototiple İnşallah seri üretimi devam ettireceğiz.”
‘Modernizasyonda tercih edilen ülkeyiz’
Bu noktada Haluk Hoca’ya bizim vatandaş olarak menzil ve faydalı yük kapasitesine baktığımızı ama uçakların avyonik başta olmak üzere çeşitli ihtiyaçlarıyla ilgilenmediğimizi hatırlattım. Bildiğim Havelsan’ın KAAN için 14 milyon satır kod yazdığıydı, onu sordum:
“Sadece HAVELSAN değil. O konuda çalışan diğer firmalarımızda var. TÜBİTAK Bilgem’in aldığı sorumluluklar var. ASELSAN’ın aldığı sorumluklar var. Bunların hepsi beraber çalışıyor. Şimdi biz geçmiş projelerimizle kazandığımız yetenekleri buralarda kullanmaya başladık. Modernizasyon süreçlerinde çok ciddi yetenekler kazandık. Ortak üretim safhasında da Savunma Sanayii’nin geçmişine bakıldığında doğrudan satın alma dönemi vardı. Daha sonra ortak üretim dönemi başladı ki biz bu dönemde çok yetenek kazandık. Sonra yerli milli tasarım. Daha sonra özgün tasarım ve üretim safhalarına geçtik. Bu safhalarda kazandığımız yetenekleri, yeni ve özgün geliştirdiğimiz tasarımlarda mutlaka kullanıyoruz. Bir helikopter aviyonik modernizasyonu, bir tank için yaptığımız komuta kontrol yazılımı ve modernizasyonu diğer taraftan bir fırkateyn için ya da korvet için oluşturduğumuz savaş yönetim sistemi. Bunların hepsi geçmişte başlayan üst üste konularak tecrübeleri uçağa geçtiğimiz bir bütün halinde en yüksek yerliliği sağlayacağımız yazılım ve donanımlarla olabiliyor. Savaş gemisi, fırkateynlerde de aynı şekilde. ALTAY milli tankımıza baktığınız da bizim şirketlermizin geçmişte kazandığı modernizasyonlarda geldiği nokta var.Şuan dünyanın en uzak ülkelerine, farklı seri üretimlerden çıkmış kendini kanıtlamış farklı ülkelerin ürettiği sistemlerin modernizasyonlarında tercih edilen ülkeler arasındayız.”
‘Hürjet’ten güzel haberler paylaşacağız...’
Kanada’nın savaş uçağı alım sürecinde çok ilginç bir şey oldu. Kanada F-35 ile İsveç yapımı, 4,5 nesil Gripen arasında uzun süre kararsız kalmıştı. Haluk Hoca’ya Hürjet’in AESA radarıyla kazandığı yeteneği ve bir eğitim uçağından bir savaş uçağına evrilip evrilmeyeceğini sordum:
“Yani 1 tane uçak alacaksınız ve onun her şeyi yapması gibi bir durum olmuyor. Tabiki Hürjet ile ilgili konu özeline gelince, Hürjet aslında savaş uçakları pilotlarını eğitmek üzere tasarlanmış bir uçak. Maliyet etkin bir şekilde pilotları yetiştirmek üzere kullanılan bir uçak. Allah’a şükür çokta güzel bir tasarım ve ürün çıktı. Uluslararası takipçileri ve talepkarları çok. İnşallah yakında sizlerle güzel haberleri paylaşırız. Onunda ikinci protopiti ve uçuşlarını geçtiğimiz ay paylaşmıştık. Hürjet bir eğitim uçağı olmakla birlikte, öyle bir kabiliyet yetenek kazanabileceğini tasarımları itibarıyla biliyoruz ve çok farklı görevlerde bir savaş uçağı hüvviyetinde kullanılabileceği senaryolar da mümkün. Buna hazırlıklı olarak biz zaten diğer şirketlerimizle TUŞAS’ı entegre bir şekilde görüştürüyoruz, çalıştırıyoruz.”
Her platform için YERLİ MOTOR...
Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, sokaktaki bizim meselelere menzil ve güç açısından bakmamız meselesine de açıklık getirdi. Üstelik her platform için yerli ve milli motor hedefinin de altını çizdi:
“Biz biraz daha ya platform anlamında ya da platformlar üzerindeki mühimmatlar üzerinden değerlendirebiliyoruz. Bunlar caydırıcılık gücü açısında bakıldığı zaman veya kazanılan yetenekler anlamından bakıldığında insanların aklında kalabilecek veya anlatılabilecek, ‘İşte bu kadar menzili var, şu kadar irtifada buraya gidiyor gibi’. O platformu oluşturmak için o kadar çok insanın emeği var ki. Bir KAAN yapıldığında TUŞAS başından itibaren yer aldı, tasarladı ve üretti. Ama KAAN’da bine yakın firmanın emeği var. O bine yakın emeğinin içinde her bir alt sistemin gerek donanım ve yazılım olarak bakıldığında göznuru emekler var. Bazı ülkeler bazı ürünleri ve platformları farklı ülkeler ve paydaş ülkeleriyle beraber oluşturabiliyorlar. Biz kendi platformumuzu oluşturduğumuzda bunun tüm komponentlerine varana kadar bir ekosistem içinde çalışıyoruz. Platformlarda malumunuz motor konularında ise biz hemen hemen var olan tüm platformlarımız için başlattığımız motor çalışmalarıyla kimilerini platformların üzerinde sahaya kullanıp gönderiyoruz, kimileri test aşamalarında ama günün sonunda şunun farkındayız ve biliyoruz, ne yaparsak yapalım hangi platformu yaparsak yapalım motoru yerli ve milli bir şekilde olma durumunda. Bununla ilgili her bir sistem içerisinde yürüyen gerçekleşen faaliyetler var. Bütüncül bakılması sektör açısında kıymetli. Çünkü çok emek ve çok insanın katkısı var. Diyelim ki bir geminin sadece yüzmesi veya bir kara aracının sadece karada ilerlemesi her zaman işinize yaramıyor. Onu öyle farklı ve faydalı yüklerle donatmalısınız ki farklı ihtiyaçları ve fonksiyonları yerine getirebilsin. Kimi zaman takılan radar, kamera, mühimmatlar, sensörler, algıma sistemleri bunların her birisi ayrı yetenekler. Bunları geniş yelpazede geliştiriyor ve üretiyor olmanında bir lüksü var. O lüksle beraber yeni sistemleri geliştiriyor ve oluşturabiliyoruz. Yaptığımız ve geldiğimiz sistemler memnun edici seviyede ama daha çok yapacak işimiz var. Sektörümüzde bunun farkında. Onun için sürekli gelişiyoruz ve çalışıyoruz.”
RAKAMLARLA SAVUNMA SANAYİİNİN GELİŞİMİ...
22 2002 yılında sadece 248 milyon dolar olan savunma ve havacılık ihracat hacmi 2023 yılı sonunda 22 katına çıkarak 5.545 milyar dolara ulaştı.
16 2002’de toplam 62 savunma projesi yürütülürken 2024’te proje sayısı 16 kat artararak binin üzerine çıktı.
5 Savunma Sanayii Başkanlığı, Kara-Deniz-Hava-Uzay ve Siber olmak üzere 5 başlıkta projeler geliştiriyor.
Portre: PROF. DR. HALUK GÖRGÜN
Türkiye’de üst üste 4 yıl boyunca Yılın Rektörü seçilen bir başka bilim insanı var mı bilmiyorum ama Haluk Görgün demek Türkiye’de bir çok ilki başaran adam demektir.Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde, doktora eğitimini New York ABD’de Rensselaer Polytechnic Institute’de tamamladı Haluk Hoca. University of Connecticut’ta bilimsel çalışmalarda bulundu.
2013 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde profesör oldu. Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği kurucu bölüm başkanı olan Prof. Dr. Haluk Görgün üniversitede Teknopark başta olmak üzere çok sayıda çalışmada yer aldı. Kasım 2014 - Nisan 2018 tarihleri arasında Gebze Teknik Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptığı dönemde üniversite-sanayi iş birliğinde yaptığı öncü katkıları sebebiyle 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında Yılın Rektörü seçildi. Görgün, Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu üyeliği, TÜBİTAK ve YÖK’te de birçok komisyon ve kurulda görev aldı.
Mart 2017’de Genel Kurul kararı ile ASELSAN Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. ASELSAN’da başarılı bir yönetim dönemi geçiren Görgün, Haziran 2023’te Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı’na atandı.
YARIN: Altay tankları ne zaman hizmete girecek? Gözden kaçırdığımız rakamlar...