İnsan doğası gereği komplo teorilerine inanma eğilimindedir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ayağındaki kırıktan bir haftada iki komplo teorisi çıkardık.
Haberin geldiği gün, dolaşıma sokulan ilk teori TBMM’de Mahmud Abbas’ı dinlemeye gelmemek için bahane oldu.
Bu teoriyi ortaya atanlar Özel’in, Filistin konusunda izlenen devlet politikasına destek verdiğini düşünme ihtiyacı bile duymadılar.
Dolaşıma sokulan son teori Özel’in ayağının kırılmadığı ayaklarından vurulduğu oldu.
Bu komplo teorisini paylaşanlar öyle bir coştular ki “İçeriden bana bilgi geldi, doğru, ayaklarından vurulmuş” diye yayınlar yaptılar.
Türkiye’de ana muhalefet lideri ayaklarından vurulacak ve bu bir sır olarak saklanacak, öyle mi?
Sayfada gördüğünüz röntgen fotoğrafı geçen Cuma gününden beri telefonumda duruyor.
Özel’e geçmiş olsun mesajı yollarken, ilk komplo teorisini hatırlatıp, “bir şey söylemek ister misiniz?” diye sormuştum.
CHP Genel Başkanı da son derece şeffaf davranıp, önce bu röntgen görüntülerini yolladı.
Ankara’da tedavi olduğu hastanenin adını, bu röntgen kayıtlarının zaten E-nabız uygulamasında da yer aldığını, her saçma iddiayı yalanlamakla uğraşmayacağını, gerekirse röntgen görsellerini kullanabileceğimi yazdı.
Meclis’teki kavga ve orman yangınları sebebiyle konu kapandı diye görüntüleri kullanmadım.
Pazartesi ikinci komplo teorisi, Özel bacaklarından vuruldu iddiası dolaşıma sokulup da, bu iddiaya dair binlerce mesaj yazılınca görseli kullanmaya karar verdim.
Sosyal medyayı haber kaynağı zannetmenin ne tehlikeli bir iş olduğunu 2012 yılından beri gayet iyi biliyorum.
Ağustos 2012’de terör örgütü Gaziantep’te bombalı bir saldırı düzenledi. Kısa bir süre sonra sosyal medyada, ikinci bir bombalı saldırı daha gerçekleştiği bilgisi yayıldı. Kimi televizyonlar bu yalanı gerçek zannedip, ikinci saldırı haberini verdiler.
Bir editörün bakmadığı, doğrulaması yapılmamış bilgilerin yayılma hızı sosyal medyayı aynı zamanda bir operasyon alanı haline getiriyor.
Yazının girişindeki cümlem, insanların doğası gereği komplo teorilerine inanma eğilimi bilimsel olarak açıklanmış bir olgu ama en azından her olayda bir komplo teorisi aramamak gerek.
İkinci yazı da aslında tam bu alışkanlığımız nedeniyle terör örgütünün ekmeğine yağ sürmekle alakalı:
Vatan akılla sevilir refleksle değil...
İnsan terör örgütünü lanetlerken terörün ekmeğine yağ sürer mi?
Cuma akşamı iyi niyetli de olsa acele eden, olaylar üzerinde çok düşünmeden tepki veren birçok insan bu hatayı yaptı.
İzmir’deki yangın yerleşim yerlerine ulaştığında ve farklı il ve ilçelerden yeni yangın haberleri geldiğinde karıştı ortalık.
Eş zamanlı olarak birçok yerde başlayan yangınlar insanların aklına terör örgütünü getirdi.
CNN-Türk yayını yangın haberleriyle devam ederken sosyal medyada dolaşan bu tarz mesajları bana iletenler oldu.
Kimine mesajla yanıt verdim, mesajların sayısı artınca, yayında birden çok kere, “yangınların arkasında terör örgütü var” demenin, farkında olmadan örgütün propagandasına yaradığını anlattım.
Son altı yıldır orman yangılarına dair hemen her uzmanla konuştum, yazı dizileri yaptım ve en önemlisi Tarım ve Orman Bakanı’nın cuma sabah saatlerinde nem düşüklüğü ve şiddetli rüzgar nedeniyle alarm durumunda oldukları açıklamasını takip ettim.
Şiddetli rüzgâr ve düşük nem oranı orman yangınları için biçilmiş kaftandır. Bu gerçeğe kızıl çam ormanlarındaki kozalakların yangını başka noktalara taşıma kapasitesini ekleyince yaşananları terör örgütü olmadan da açıklamak mümkün hale geldi.
Üstelik canlı yayın esnasında da tek bir yangının 6 ayrı noktaya sıçradığına da şahitlik ettik.
Tüm bunlara rağmen, bu saçma iddiayı yayanlar, Haziran ayında terör örgütünün üstlendiği bir yangın haberine yeni yangınların bilgilerini ve görsellerini de ekleyip, servise soktu.
Yalan o kadar hızla yayıldı ki İletişim Başkanlığı da resmî açıklamalara itibar edilmesi konusunda dikkat çekmek durumunda kaldı.
Gerekçe ister dikkat çekmek olsun ister sosyal medyada mesajının yayılmasından zevk almak fark etmez, insan terörün ekmeğine yağ sürmez.
Vatanımızı, refleksle, ilk duyduğumuzu yayarak değil, aklımızla sevmemiz gereken bir zaman dilimindeyiz...