- Gazetecilik mesleği duygusal motivasyonun ve başarma hedefinin yüksek olduğu bir iştir. Özel bir habere ulaştığımızda, yaptığımız haberler gündemi belirlediğinde, konuşulması zor biriyle röportaj yaptığımızda içimizde bir sevinç olur. Son 10 gündür üst üste gündem belirleyen haberler çıkardı Milliyet. Muhabirimiz Çiğdem Yılmaz, Narin’in ailesinden ve Tavşantepe Köyü’nden birçok isimle konuştu. Tüm röportajlar içerisinde Narin’in dışarıdaki tek ağabeyi Baran Güran’ın söylediği “Biz öldürsek kimin ruhu duyacaktı” sözleri Türkiye’nin gündemine oturdu.
Aynı gün sadece Milliyet’in değil Türkiye’nin, ifade ve iddianamelerin satır aralarını okumakta en tecrübeli gazetecilerinden birisi olan, yazarımız Belma Akçura’nın bir analizini yayımladık. Tüm ifadeleri inceleyip, çelişkileri ortaya çıkaran analiz televizyonlarda saatlerce tartışıldı.
Sonucu söyleyeyim, ne Çiğdem ne Belma Akçura ne de yazı işleri kadromuz en ufak bir sevinç belirtisi göstermedi. Aksine iyi başladığımız her sabah ertesi gün karşınıza nasıl çıkacağımızın telaşına düştük. Köye giden minibüs şoförlerinden, köyün bakkalına, köyün eski muhtarından yakın köylerde yaşayanlara kadar yüzlerce telefon konuşması yaptık. Bu süreçte çok senaryo çıktı karşımıza, hayatın olağan akışına uymayanları sayfalarımıza koymadık. Bu tür soruşturmaların tecrübeli isimlerinden Ferit Zengin, tüm dikkatini Diyarbakır’a çevirdi. Kaynaklarıyla konuşup ağabey Enes ile ilgili de özel bir dosya hazırladı. Ankara büromuz İçişleri Bakanlığı’nda, Magazin Servisimiz, Narin’e dair ünlülerin yazdıklarını takip etti. Gece yazı işleri ekibimiz, mesaiye her zamankinden erken başladı, gün içerisinde olanları takip ederek gazeteye son şeklini verdi. Bunca gündem belirleyen habere rağmen, kimse kimseyi kutlamadı, kimse iyi bir iş yaptık rehavetine kapılmadı. Narin’i ölüme götüren sebep ve tüm failler ortaya çıkıncaya kadar durmayacağız.
- Burada Haber Merkezi’ne de bir parantez açmak istiyorum. Narin ve Sıla bebeğin hikayeleriyle birlikte talepkar yanımla uğraşmak zorunda kaldı arkadaşlarım. Beden dili uzmanları ve psikologlarla, Narin’in aile bireylerinin verdiği röportajları konuşmak, bilişim uzmanlarıyla silinen mesajları geri getirmek, emekli savcılarla, soruşturmadan yargının kafasındaki senaryoyu ortaya çıkarmak, Narin’in mezarı başında çektikleri videolarla şöhret olmaya çalışan fenomen adaylarını bulmak gibi farklı farklı taleplerimle uğraştılar, bir güne çok sayıda iş sığdırdılar. Bunu yaparken bir gözleriyle ajansları takip ettiler, bir kulakları telefonda, bir kulakları ekranda olay yerinden canlı yayınlardaydı. Ne izin günü fark etti, ne de gece yarısı gelen bir işi ertesi güne bırakma refleksi gösterdiler. Narin ve Sıla bebek için üzülür, öfkelenirken yani kirli günler yaşarken başka türlüsünü bilmiyoruz biz...
- Çocuklarımızı konuşurken Eğitim Servisi de boş durmadı elbette. 12 suçtan dosyası olan bir adamın, temizlik görevlisinden okulun güvenliğine yükseliş hikayesini, güvenlik görevlisi olarak taciz ettiği ve hatta kelepçe taktığı genç kızlara dair dosyanın peşine düştü Ozan Kadüker. Kurda kuzu teslim edilir mi sorusunun cevabının evet olabildiğini gösterdi hepimize. Bir süredir şaşırma duygumuzu yitirdiğimizi düşünüyordum, yok, ülke, bir okul müdürünün özensizliği bizi şaşırtmaya devam ediyor.
- Ankara Temsilcimiz Didem Özel Tümer’in dün yayımladığımız röportajı, bu gündem arasında kaybolmamalı. ABD’de Kasım’da seçimler, Ocak’ta seçilecek Başkan’ın yemin töreni var, yani Ankara’ya yeni bir büyükelçi gelmesi için aylar geçecek. Didem, tüm bu aylarda ABD’yi temsil edecek kişi olan ABD Maslahatgüzarı Goldman ile ilk konuşan kişi oldu. Bu tür ilk röportajlarda yer alan “Kebaplarımızı beğendiniz mi?” falan diye sorular sormadı Didem. İsrail’in katlettiği Ayşenur’u, Washington’ın Kıbrıs Rum Kesimi’yle imzaladığı Savunma İşbirliği Anlaşması’nı sordu.
Bana göre Türk kamuoyundaki ABD algısına dair soru da aslında röportajın en can alıcı sorularından birisiydi.
- Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in istifa ettiğine dair ortaya atılan ve kimi televizyon yorumcularının, Yaşar Güler’in kafasının içinde yaşıyormuş gibi anlattıkları hikaye de yine Milliyet’te noktalandı. İddiaların ortaya atıldığı ilk günden bu yana ortaya atılan tüm iddialara dair Milli Savunma Bakanlığı cevabı sadece Milliyet’te yayımlandı.
- Bitirirken Ekonomi Servisimize de bir parantez açmak istiyorum. Ekonomi sayfaları oldukça önemli sayfalardır ve şirketler her zaman haberlerinin gazetelerin ekonomi sayfasında yayımlanmalarını arzu ederler. Birkaç yıl önce New York Times, bu konuda bir saha çalışmasının sonuçlarını yayınlamıştı. Bu çalışmaya göre şirketler, sonradan değiştirilemeyeceğini bildikleri, mutlaka uzman editör gözüyle kontrol edildiği için haberlerininin gazetelerde yayınlanmasını istiyorlarmış. Bir yanda finans piyasaları diğer yanda çalışma yaşamı ve bir başka yanda da şirketlerden gelen bu talepler içerisinde okunacak ve herkesi alakadar eden ekonomi sayfaları yapmak aslında son derece zor bir iş.
Milliyet Ekonomi Servisi, her şart altında herkesin okuyacağı, hepimizi alakadar eden haberlerle çıkmayı başarıyor.
- Tüm dünyada şirketler gazete sayfalarını seviyor ama reklam bütçelerini sosyal medya şirketlerine kaydırıyorlar. ABD, Kanada, Avrupa Birliği, bu tekelleşme hareketine ve algoritma sihirbazlığına karşı milyarlarca dolar ve avroluk cezalar kesiyorlar, halen görülmeyi bekleyen yüz milyonlarca avroluk da davalar var sırada. Türkiye’de, medya kuruluşları ABD ya da AB’deki gibi harekete geçemiyor zira yasal düzenlemelerimiz halen tamamlanmadı. Youtuber’ların kendilerini gazeteci olarak tanıtmaya çalıştığı bir ortamda daha da gecikmek gazeteciliğe yapılmış en büyük kötülük aslında. Yazının başında bir yerlerde anlattım ya Narin olayında, çeşit çeşit senaryoyla karşılaştık, hayatın olağan akışına uymayanları eledik diye, bu yasal düzenleme eksikliği devam ederse benzer olaylarda neler okur, seyrederiz diye herkesi düşünmeye davet ediyorum...