Kuşkusuz her annenin bebeğini sağlıkla kucağına alması tek arzusudur. Bu süreçte siz ne kadar sağlıklı beslenirseniz bebeğinizde o kadar sağlıklı doğacaktır.
Gebelik sürecinde yaşadığınız fizyolojik ve psikolojik değişiklikler, fetal büyüme ve gelişim beslenme gereksinimlerinizi etkilemektedir. Bu nedenle hamilelik döneminde beslenmenize ekstra dikkat etmelisiniz.
Ortalama olarak gebe bir bireyin enerji ihtiyacı alması gereken enerjiye ek olarak gebeliğin ilk aylarında ortalama 150 kalori, 3. aydan sonra ise 300-350 kalori kadardır.
Gebelik 3 trimesterden oluşmaktadır. İlk 3 ay I. Trimester, ikinci üç ay II. Trimester, üçüncü üç ay III. Trimester döneminizi oluşturmaktadır.
İlk 3 ay (I. Trimester).... Bu süreç dengeli ve sağlıklı beslenme için ilk basamaktır. İlk 3 ay gebelikte hızlı kilo artışı gözlenmez ama bu noktada dikkat etmeniz gereken 2 nokta var.
1. Eğer gebeliğinize fazla kilo ile başladıysanız daha kontrollü adımlarla ilerlemeli ve 3 ay içerisinde hızlı kilo alımını engellemelisiniz.
2. Diğer seçenek olmanız gereken kilonun altında iseniz kilo
Akdeniz diyeti ilk olarak 1960’larda Akdeniz bölgesinde yaşayan bazı toplulukların yeme alışkanlıklarının gözlemlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu beslenme diyetten ziyade yaşam biçimi olarak kabul görürken birçok çalışmada desteklenmiş ve kanıtlanmıştır.
Akdeniz diyeti temelinde sebze ve meyvenin yüksek tüketildiği, yemeklerde zeytin gibi bitkisel yağların tüketildiği bir beslenme tarzıdır. Yağ içeriği toplam enerjinin %30 ile %40 arasında değişmektedir. Bunların yanında hayvansal kaynaklı besinlerden yoğunlukla balığın tüketildiği; ardından yumurta, süt ve süt ürünleri ürünlerinin geldiği kırmızı etin ise düşük düzeyde tüketildiği bir beslenme modelidir.
Zamanla değişen yaşam tarzlarına uyum sağlaması amacıyla beslenme sürecinin güncellenmesi besinlerin tüketim miktarı ve sıklığını etkiyebilmektedir. Bu noktada önemli olan Akdeniz diyetinin sürdürülebilir diyetlerin başında gelmesidir.
Akdeniz diyeti beslenmesi ile sağlık ölçütleri arasında yapılan çalışmalar
• Şişmanlık,
• Tip2 diyabet,
&bu
Tüm dünyayı etkisi altına alan Corona Virüsü, Covid-19 olarak adlandırılan üst solunum yollarında enfeksiyona yol açan viral bir etkene sahip virüs çeşididir.
Yaşadığımız bu süreçte beslenmenin bağışıklık sistemine etkisi oldukça büyük. Çünkü bağışıklık sistemivücudumuzun savunma mekanizmasıdır. Bu noktada virüsten korunmamız için 5 maddeyi sizinle paylaşacağım.
1. Düşük Kalorili Diyetlerden Uzak Durun
Eğer ki bağışıklık sistemimizi güçlendirmek istiyorsak; düşük kalori diyetlerin uzun süreli yapılması sonucunda bir miktar vitamin ve mineral yoksunluğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla süreci multivitamin veya takviye ürünlerle yönetmek yerine dengeli ve doğru bir beslenme planı ile ilerletmek en sağlıklısıdır.
2. Detoks Sularına, Tek Besin Gruplarına Dikkat
Maalesef sıvı bazlı besinlerin uzun süre tüketilmesi bağırsak floramız için oldukça risklidir. Bağırsak florasında ki aksaklıklar bağışıklık sisteminin düşmesine neden olabilir. Bununla beraber tek öğün beslenme kalıpları yeteri
Son dönemlerde sıklıkla karşılaştığımız ketojenik diyet, dirençli çocukluk çağı epilepsi hastalığı tedavisinde kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar da ketojenik diyet ile tedavi edilen çocuklarda nöbet sıklıklarının azaldığı gözlemlenmiştir.
Zamanla zayıflama ve sağlıklı yaşama uyarlanan bu diyet programında hangi besinlerin serbest olduğu, neden bu diyetin popüler olduğu, sonuçlarında nelerle karşılaşıldığına gelin beraber bakalım.
Ketojenik diyet, düşük karbonhidrat, yeterli protein ve yüksek yağ içeriği olan bir diyettir. Normal bir diyet programında günlük enerjinin %50-60 karbonhidratlardan, %15-20'si proteinlerden, % 20-30'u yağlardan karşılanmalıdır. Ketojenik diyette ise %10' u karbonhidratlardan, %25-30 proteinlerden, %50-60' i yağlardan oluşmaktadır. Diyet süresince beklenen ve amaçlanan yağların metabolize olması ve kısa sürede yağ kaybı sağlamaktır. Eğer ki; diyette 50 g dan az karbonhidrat tüketilir ise kanda keton cisimciklerinin artması ile ketozis oluşmaktadır. Bu durum sonucunda vücudumuz enerji elde etmek için yağları kullanır ve kanımızda
Bazen sabahları uyanmak bir yana yataktan çıkıp işe gitmek çok zor olabiliyor. O yüzden ertelenen alarm, yataktan fırlayarak hazırlanılan bir sabah.
Peki ya kahvaltı?
Yapılan araştırmalar, kahvaltı yapan kişilerin; kahvaltısız güne başlayanlara göre kan şekerinin daha dengede olduğu ve gün içerisinde ki öğünlerini daha kontrollü yaptığını belirtiyor.
Siz de eğer sabahları kahvaltıya vaktim kalmıyor diyorsanız bunun için pratik önerilerimiz var.
1. Hayat Kurtaran Yulaf Karışımı
4 yemek kaşığı yulaf ezmesi
1 tam ceviz
1 yemek kaşığı kuru üzüm
Gün geçtikçe mutfağımız da değişik tatlara öncülük eden avokado birçok vitamin ve minerali barındırmaktadır. İster yağını ister meyvesini tüketebileceğiniz bu besin doymamış yağ olduğundan sağlığımız için oldukça faydalıdır.
Gelin hep beraber faydalarını inceleyelim.
1. Kalp sağlığını korur ve kolesterol üzerine etkilidir... Düzenli tüketilen avokado, HDL kolesterolü (iyi) kolesterolü yükseltebilirken; LDL (kötü) kolesterolü düşürmektedir.
Yapılan bir çalışmaya göre MUFA dan zengin diyetin LDL düzeyini ve Kardiyovasküler Hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olduğu belirtilmiştir.
2. Lutein kaynağı... Lutein tüketimi yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkan göz hastalıkları riskini azaltmaktadır. Vücudumuzda lutein üretimi olmadığı için dışarıdan besinlerle desteklemeliyiz.
3. B 12 den zengin... Avokado içeriğinde ki zengin yağlar ile cilt yanıkları ve yaraları üzerine etkili bir besindir.
4. Antioksidan ve E vitamini kaynağıdır...
Hipofiz “TSH hormonu” ile tiroit bezinin yeterince çalışıp çalışmadığını belirleyen bölümdür. TSH, tiroit bezinde hormon üreterek; yapıları uyarır ve hormonların kana geçmesini sağlar. Tiroit bezinin az çalışması durumunda ise ‘’hipotroidi’' meydana gelmektedir .
Hipotiroid rahatsızlığına sahip olan kişilerde kilo vermeye karşı direnç, kabızlık, sinir sisteminde ani iniş ve çıkışlar, yorgunluk, deri kuruluğu ve saçlarda matlık gibi sıkıntılar meydana gelmektedir.
Bu süreçte doktor kontrolünde ilaç kullanımı en başlıca tedavi yöntemidir. Fakat burada önemli olan nokta ilaç tedavisini desteklemek için size özel bir beslenme planı oluşturulması gerekmektedir.
Peki hipotrioid hastaları beslenmelerinde nelere dikkat etmeli?
• Kan şekerinde ki dalgalanmalar kilo kontrolünüzü engellemektedir. Bu yüzden rafine şeker ve basit karbonhidrat diye adlandırdığımız beyaz un, tatlı ve şekerleme tarzı besinlerden uzak durulmalı.
• Guatrojenik diye adlandırılan besinler troid hormonun çalışmasını azaltan besinlerdir. Bu besin grubunu içeren; brokoli, turp, karalahana gibi sebzelerin aşırı tüketiminden kaçınılmalı. Bu sebzeleri çiğ olarak değil haşlamış/pişmiş şekilde tüketerek etken maddesini
Mevsim geçişleri, kışın gelişi, soğuklar hastalıklara neden olmaktadır. Biliyorum ki çareyi ilk bal ve bitki çaylarında bulmaktayız.
Peki bal mucizesine inanır mısınız? Son günlerde sıklıkla karşılaştığımız apiterapinin ne olduğunu hiç merak ettiniz mi?
Apiterapi:Propolis, arı poleni, arı sütü, bal gibi arı ürünlerinin sağlığımızı korumak, hastalıkların önlenmesi ve tedavisi amaçlı yapılan bir çeşit tedavi şeklidir.
Propolis: Arıların kovanı, dış etkenlerden korumak ve kovan içi düzeni sağlamak amaçlı ürettikleri yapışkan yapıdaki besindir.
Yapısı, antioksidan bileşenleri ile vit A, B, C ve E, mineraller ve aminoasitlerden oldukça zengindir. Propolis için , antiseptik, antibakteriyel, antiviral, antifungal ve antiinflamatuvar etkiye sahip olduğunu ve çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir.
Yapılan klinik çalışmalar propolisin:
• Solunum sistemi enfeksiyonları (bronşit, KOAH, influenza)
•