‘Endişeli modernler’i bunca dert edenlere karşı, asıl dert edinilmesi gerekenlerin, memlekette olan biten karşısında kılı kıpırdamayan ‘tasasız demokratlar’ olduğunu epeydir yazmak istiyordum. Asıl dert bu olmalı, zira demokrasi açısından kaygı verici olan, toplumda azınlıkta kalmış olanların veya gücünü zaten yitirmiş olanların haklı veya haksız endişeleri değildir. Asıl mesele gücü elinde bulunduranların hak ve özgürlükler konusundaki tavrının sorgulanmasıdır. Nihayetinde, demokrasilerin tek güvencesi, hak ve özgürlüklere titizlenen birilerinin olması, bunların sayısının artmasıdır. Mısır araya girdi, bu yazı, karartma günlerinin, ‘büyük gözaltı’nın kesifleştiği bugüne kısmet oldu.
Geçtiğimiz iki hafta içinde, ‘büyük Türk demokratları’nı yerinden zıplatması gereken birçok şey oldu. Başbakan, ‘askerle oynatmam’ dedi, Kıbrıs’ta gösteri yapanlara ‘besleme’ dedi, Rumlara alet olmakla suçladı, polis teşkilatı askerden muaf edildi, fazladan taltif edildi. Kısacası, ‘demokrat’ların eski statükoya karşı itiraz ettikleri tüm konularda, yeni statüko aynı tavrı benimsediğini açıkça ilan etti. Kimseden dişe değer bir ses çıkmadı.
İlkesizlik diz boyu
Nasılsa, işin kolayı bulunmuş; ‘askeri vesayet’, CHP, ‘darbecilik’ konularında yazmak serbest. İşinize gelmeyen konular açıldıkça bir yeni kompozisyon ödevi yazar, hem konuyu geçiştirmiş olursunuz, hem de iktidarın gözüne biraz daha girilmiş olur. Dahası, gücü kalmamış veya zaten olmayanlara vurup, demokrasi savaşçısı unvanını korumuş olursunuz. Bir nevi kazan-kazan oyunu!
İlkesizlik diz boyuna çıkmış, tırsıklık çirkin çirkin sırıtıyor kimin umurunda? Nasılsa iktidar, ilkesiz olanı, tırsanı ödüllendiriyor, ilke, erdem, vicdan para etmiyor, dahası cezalandırılıyor. Nasılsa, iktidar, dün bileğinin hakkıyla seçim kazandığında, ‘bu seçim halka rağmen kabul edilemez’ diyeni bugün ‘demokrat aydın’ diye bağrına basıyor, kim tutar bunun gibileri? Pek öyle gözükmüyor ama olur ya, yarın devir değişir, şimdikine uyum sağlamanın bin bir yolunu bulan, bu uğurda teori icat edenler, zamana uygun başka teoriler icat ederler, olur biter.
Çamura bulanıyorlar
İktidar partisinde fazilet gibi bir derdi olan arkadaşlarıma, ‘haysiyetsiz dostunuz olacağına, haysiyetli muhalifiniz, hatta düşmanınız olsun’ diye söylenip durdum. Ama belli ki, kimsenin fazilet, haysiyet diye bir derdi kalmamış. ‘Bizi desteklesin de çamurdan olsun’ diye diye, çamura bulandıkça bulanıyorlar, Allah kurtarsın!
‘Büyük gözaltı’nın kesifleştiği bugünler dememin son nedeni, Oda TV adlı internet sitesi sahibi Soner Yalçın’ın gözaltına alınmış olması. Zamanında, Yalçın’ı, Efendi kitabı nedeniyle çok eleştirdim, hem Radikal’de, hem Virgül dergisinde ağır yazılar yazdım. O nedenle, tanışmadığımız halde sert tepkilerini bana ulaştırmanın yolunu buldu. O zamanlar, Yahudi köken üzerinden büyük çıkarsamalar yapan kitabına muhafazakâr veya demokrat çevreden kimsenin çıkıp bir şey dediğini hatırlamıyorum.
Çok sonradan, fikir düzeyinde olmasa da, ortak arkadaşlarımız vesilesi ile sosyal düzeyde barıştık. Sadece Soner değil, düşüncelerine katılmadığım birçok insanla bir ölçüye kadar sosyal ilişki sürdürmekte hiçbir mahsur görmedim, halen de görmüyorum. Ne Oda TV’yi, ne de başka internet sitelerini izlemiyorum. Genelde, bu tür sitelerde yayınlanan ve birbirine çamur atan yayınlardan, zaman zaman dolaylı yoldan haberdar oluyorum ve hiçbirinden hazzetmiyorum. Bunun bir muhalefet veya genel olarak siyaset yapma biçimi olduğunu düşünmüyorum.
‘Gözdağı’ verme siyaseti
Ancak, Soner Yalçın’ın Ergenekon’dan gözaltına alınması, belli ki, büyük gözaltı, büyük gözdağı verme siyasetinin bir parçası.
Yalçın’ın itham edildiği suç dışında başka ilişkileri var mıdır, varsa bunlar suç mudur, bilemem, ama şu anda ona isnat edilen suçtan herkesin kolayca suçlanabileceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Her iktidar, her vesayet düzeni, her statüko, karşısındakini bu tür bir suçla itam edip, bertaraf etmiştir. Başbakan da siyasetten uzaklaştırılmak istendiğinde bu tür bir suçla cezaevine gönderilmişti. Ben o zaman o statükoya karşı çıkıyordum, şimdi bu statükoya, değişen hiçbir şey olmadı. Çok yazık!
Ergenekon davası üzerine, detaylara hâkim olmadığım için fazla yorum yapmamaya gayret ediyorum. Ancak, genel hatlarıyla, Ergenekon davası etrafında, ‘yeni bir statüko’ inşa edilmekte olduğu kanaatimi defalarca ifade ettim. Ergenekon davası sürecinin, geçmişle adamakıllı bir hesaplaşma, demokratikleşme yönünde önemli bir adım atma şeklinde seyretmediğini düşünmek için fazlasıyla sebep var, bunu da sıklıkla tekrarlıyorum. Benim gözleyebildiğim kadarıyla, Ergenekon davası, mevcut iktidarın, geçmişte kendisine karşı yapılanlarla hesaplaşması ve kendi statükosunu inşa süreci olarak işliyor.
Tasa etmeye niyetleri yok
‘Tasasız demokratlar’, birtakım emekli paşaların hapse atılmasını, büyük bir ‘sivilleşme’,demokratlaşma süreci olarak görüp, göstermeye çalıştıkları süre içinde, iktidar ‘askere söz söyletmem’, ‘stratejik tercihlerime gölge düşürenin maaşını keserim’, ‘askerimiz daha da güçlenecek’ noktasına gelmiş bulunuyor. Tasasız demokratların umuru değil. Demokratikleştiği iddia edilen ülkede demokrasinin en temel göstergesi olan gösteri yapma hakkı bile bunca kısıtlanmış, tasasız demokratların umurunda değil. En önemlisi, yeni seçimlere yüzde on seçim barajı ile gitmekte ısrar etmenin hiçbir demokrasi anlayışı ile izahı mümkün değil. Tasasız demokratların bunları tasa etmeye hiç niyetleri yok. İlerde bu dönem, çok çirkin bir tarih sayfası olarak yazılacak, belli ki, o da umurlarında değil.