Polis teşkilatı mensuplarına askerlikten muafiyet yasalaştı. Kamu yararı açısından diğer bazı alanlarda hizmet verenlere aynı şansın verilmesi gerektiğini hatırlatan oldu, ama konu hemen hiç tartışılmadan geçildi. Bu arada, ‘sözleşmeli er’ konusu da es geçildi. Aslında profesyonel askerlik konusu fazlasıyla önemli bir konudur. Tüm bu konular gündemdeyken, mesela ‘vicdani ret’ hakkı neden gündeme gelmez belli değil!
Tüm bu konular gündeme gelemiyor, çünkü memleketin demokratlarının, belli ki, ‘CHP’nin otoriter zihniyeti’ dışında hiçbir dertleri yok! CHP zaten muhalefette, iktidara geleceği de yok ama, ülkedeki otoriterlik sorunu hep CHP’nin sorunu olarak görülmeye devam ediliyor. Yeni ‘güvenlik’ anlayışı, politikaları ve bunların yasallaşıp kurumsallaşması kimsenin umurunda değil.
Tıs yok!
Sıkıysa olsun! Başbakan, kendisine teşekküre gelen polis teşkilatı mensuplarını kabulde, ‘güvenliğimiz için çalışan hiçbir kuruma da haksız, yıkıcı, tahkir ve tahrip edici eleştiri getirilmesini kabul edemeyiz’ dedi; durum anlaşıldı. İktidarlar, askerine, polisine sahip çıkar, burası doğal. Ama demokrasilerde buna karşı hemen ses yükselir veya yükselmesi gerekir; kendine ‘demokrat’ diyen herkes, ‘haksız’ neyse de, ‘yıkıcı, tahkir ve tahrip edici ne demek? Her kurum sorgulanamaz, eleştirilmez mi?’ diye kükrer, kükremesi gerekir. Ama bakın tıs yok!
Başbakan, iki yıl önce (Haziran 2009), İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Eğitim ve Kongre Merkezi’nin açılış konuşmasında, ‘Emniyet teşkilatımız hem hukuk sisteminin, hem demokrasinin, hem de genel anlamda rejimin sarsılmaz güvencesidir, adeta bir sigortasıdır’ demişti. Ardından, ‘rejimin bekçisi asker midir, polis midir?’ şeklinde son derece tuhaf bir tartışma yapılmıştı. Hatırladığım kadarıyla, bu soru karşısında tek sıkı duran Oral Çalışlar, “Türkiye’de otoriter bir siyaset ve rejim anlayışı olduğu için teminat güvenlik güçlerine bırakılıyor” (Milliyet, 1 Temmuz 2009) demişti.
Geçmiş olsun
İşte mesele tam da budur! Bir memlekette, ister asker, ister polis, ‘teminat’ olarak giderek daha öne çıkar, iktidarlar giderek daha fazla bunu vurgular ise, demokrasi tehlikeli bir mecraya girmiş demektir. Düne kadar askeri vesayetle mücadele bayrağını kimseye kaptırmayanlar, Başbakan’ın ‘askerle oynatmam’ çıkışı karşısında susup oturdukları yetmiyormuş gibi, zaten bir ‘polis devleti’ kaygısı hiç duymadıkları için, yeni vesayet düzeni askeriyle, polisiyle güçlenerek kurulurken sessiz kalabiliyorlar. Bu vesayet düzeni yerleştikçe daha da susmak zorunda kalacaklar ve belli ki hepimiz kalacağız. Kimse polisle başını belaya sokmak istemez, öyle değil mi? Demokrasinin teminatı, önce asker, sonra polis olan ülkede, demokrasinin sınırını da, asker ve polis çizer. Ondan sonra, herkese ‘geçmiş olsun!’
‘Sivil otoriterlik’ olmaz diyenlerin dünyadan haberi olmadığı belli, ama hiç olmazsa son patlak veren Mısır olayında, bu ülkenin askeri, darbenin kurduğu otoriter rejimi nasıl bir polis devletine dönüştürdüğünü görüp uyansalar diyorum.