Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İçine doğduğum aileden dolayı Allah’a hep şükretmişimdir. Her kız çocuğunun benimki gibi bir babası olsun isterdim. Babamın bir kez dahi olsa, ne benim ne ailedeki diğer kadınların giyimine kuşamına, davranışına müdahale ettiğini görmedim. Trabzon’da, beni arabasıyla takip ederek rahatsız eden birinin plakasını ona verdiğimde, ‘üzerinde ne vardı?’ gibi bir soru aklına gelmedi, üşenmeden olayı uzunca bir süre takip edip, tacizciyi gözaltına aldırdı. Birlikte karakola gidip şikâyette bulunduk.
Erkek kardeşim, hem o babanın yetiştirdiği son derece medeni, hem tanıdığım en ince ruhlu erkeklerden biridir. Dahası, ana ve baba tarafından tüm ailemin erkekleri, kadınları el üstünde tutan medeni, zarif insanlardı. Erkeklere ilişkin algım bu çerçevede oluştuğu için, kadın sorunlarına bir ölçüde ‘duyarsız’ kaldığımı artık itiraf ediyorum.

Moral bozucu
Böyle bir dünyaya doğduktan sonra, başka kadınların aynı şansa sahip olmadıklarını büyük bir hayal kırıklığı ile, fark etmemek mümkün değil. Ancak daha kötüsü, yaşadığınız toplumun giderek, kadınları bu şanstan mahrum edecek yönde ilerlemesini gözlemek. Geçen hafta, ilahiyat profesörü Orhan Çeker’in, ‘tecavüz’ ve açık saçık giyinme arasında sebep-sonuç ilişkisi kuran ve çok tartışma yaratan açıklamaları zaten yeterince moral bozucuydu. Daha kötüsü, Ali Bulaç’ın, dünkü Zaman gazetesinde, ‘Organizmanın tepkileri’ başlığı altında, bu konuda yazdıkları oldu.
Ali Bulaç, kadınların tahrik edici kıyafet ile gezmesinin tecavüzün ‘mazereti’ değil ama ‘sebebi’ olduğunu, ‘modern psikolojiye’ müracaat ederek izah etmeye girişmiş. ‘modern psikoloji, kendini dış uyarıcılar karşısında organizmanın verdiği tepkileri ölçen bilim şeklinde tanımlar’ diyerek, erkeklerin kadınlar tarafından tahrik edildiğini açıklamaya girişmiş. Prof. Çeker’i eleştiren muhafazakârları ‘modern kadın bakış açısı ve feminizmin derin etkisi altında’ olmakla suçlamış, kendi, insan gerçeğine modern psikoloji dediği koyu pozitivizm penceresinden bakıyor, farkında değil.

‘Hayvan’ hükmünde
Belli ki, ona göre insanlar ‘organizma’! İslam’ın, insana bakışının ayırt edici yanının da, inancı olan insanların ‘haram gibi normlara sahip olmak’ olduğunu sanıyor. Yani Tanrı sanki, insanı organizma olarak ortaya salmış, bu organizma inançlı olursa, edepli davranıyor, yoksa ‘hayvan’ hükmünde! Oysa İslam dinine ve tüm İbrahimi dinlere göre, insan ‘eşref mahluk’tur, o nedenle eylemlerinden sorumludur. İnsan eşref olmanın hakkını vermezse, hayvandan aşağı bir varoluşa savrulabilir ama ‘hayvan’ olmaz, hayvan sayılamaz.
‘İnancı yoksa, insan hayvan gibi davranır, bu bir tespittir’ diyen adam ‘eşref mahluk’ olmanın anlamını kavrayamamıştır, o kadar! Tecavüz eden adam, ‘hayvan’ gibi davranmış olmaz, ‘zulmeden insan’ olur ve bu zulmün izahı, ‘organizmanın tepkileri’ değildir. Hayvan, ne kendine ne başkasına, zulmetme kabiliyetinde bir varlık değildir.

Fıtrat, doğa, nefis
İnsan, hayvan ile aynı türden kurgulanmış bir varlık olmadığı için, cinselliği sadece kısmen biyolojik çerçevede belirlenir. İnsan, ister ‘haram’ ister ‘helal’ çerçevesinde davransın, ‘cinselliği’ni izah eden etkenler biyolojik gerçeklerin ötesine taşar. ‘Haram’ denilen davranışlar, bazı muhafazakârların sandığı gibi, insanın ‘doğasına’ uyması olarak izah edilemez. Ne ‘fıtrat’, ‘doğa’, ne de ‘nefis’, ‘doğal isteklere uymak’ değildir. Nitekim, inanları, inanmayanlardan ayırt eden husus, inananların ‘insan’ın ‘doğa’ ile açıklanabilecek bir varlık olmadığına inanmalarıdır. Ben, hiçbir dini telkin almadığım bir çevrede yetişmeme rağmen, insanın ‘organizma’dan ibaret olmadığını düşündüğüm, eşyaya farklı bakmaya başladığım için, ‘Müslüman inançlı’ olmayı seçtim, bu konuda da kendimi çok şanslı sayıyorum.

Sığ insan
Ne yazık ki, çağımızda son derece ‘bayağı’ bir ‘muhafazakârlık’, onun sığ insan ve cinsellik anlayışı, İslam inancının ifadesi olarak ortalarda dolaşıyor. İslam inancı adına en çok kaygı duyulması gereken bu olmalı diye düşünüyorum. Dahası, bu konularda bu kadar pespaye bir zemine düşmemek için insanın inançlı olması bile gerekmiyor. İnsan, cinsellik ve toplumsal ilişkiler gerçeklerinin karmaşıklığının farkında olmak yeterli. Nitekim, Yıldırım Türker, 14 Şubat tarihli ‘Hadım’ başlıklı yazısında (Radikal), Meclis’te,’cinsel suçlar işleyenleri kimyasal yolla hadım etme’ teklifi üzerine, ‘cinselliği ve tecavüzü cinsel organlara indirgeyen’ bakışın bayağılığına çok isabetli bir şekilde işaret etti. Yazıyı okumayanlara tavsiye ederim.
Son olarak, Bulaç, Prof. Çeker’in şahsında savunduğu bu bayağı anlayışı, ‘sözü eğip bükmeyen dindar’lık olarak nitelemiş. Böylece, birçok dindarın da, aynı kafada olduğunu ama bazı nedenlerle, laflarını ‘eğip, büktüklerini’ ima etmiş. Yani bu kafa, sandığımızdan daha yaygın biçimde ‘dindarlığın net ifadesi’ olarak sayılıyormuş. Bulaç sayesinde, derin bir üzüntü ile öğrendik.