Yayına girdiği günden, hatta daha öncesinden, hakkında kıyametler koparılan ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi ve ‘Kanuni dönemi’ üzerine epey şey söylendi. ‘Muhafazakârların tahammülsüzlüğünü’ eleştirenler haklı olabilir ama dizi, ‘ucuzluğu’ açısından gerçekten tahammül edilir gibi değil. Bir TV dizisinden tarih ve sanat adına fazla bir şey beklemek anlamsız olur. Ancak tarihi hatalar yutulur gibi değil, dahası dizinin görsel açıdan perde ve saten çarşaf reklamlarının ötesine gidememesi çekilir gibi değil.
Dahası, dizide harem sahnelerini bir yana bırakırsak, aslında Kanuni portresi fazlasıyla ‘milliyetçi-muhafazakâr’ zihniyete yakın çerçevede çiziliyor. ‘Cihan padişahı’ teması karikatür düzeyde, ama fazlasıyla vurgulanıyor. ‘İyi de, harem sahneleri dışında zaten pek bir şey yok!’ diyeceksiniz, o da doğru.
Necip Fazıl sevmezdi
Ama en önemlisi, muhafazakâr çevrenin tepkisinin aslında, zaman içinde ne kadar dönüştüğünün gözden kaçması. Bu çevre, öteden beri, ‘şanlı tarih’e gönderme yapmayı sever, önemser, ama büyük düşün adamı olarak gördükleri Necip Fazıl (Kısakürek) Kanuni’yi pek sevmezdi. ‘Kanuni’yi sevmeyen (veya hatırasına saygısızlık eden) ölsün’ ortamında bu husus pek hatırlanmadı. Aslında bana da, ‘Büyük Doğu’ dergisi üzerine, benimle birlikte yüksek lisans çalışması yapan öğrencim
Nazan Üstün hatırlattı.
Kanuni devrinin, Osmanlı yükselişinin doruğu olduğu kadar çöküşün başlangıcı olduğu geniş kabul gören bir tezdir. Ancak Necip Fazıl’ın değerlendirmesi, ciddi bir tarih analizinden ziyade onun özgün tarih anlayışından ve bu çerçevede şekillenen, ‘fetih ve tabii onun temelinde olan din ruhu’nun gerilediği düşüncesinden kaynaklanır.
Necip Fazıl’a göre, “Kanuni kendi şahsıyla büyük değildir, devriyle büyüktür... Kanuni devrinde (fetih, din) aşkı yavaş yavaş yağı bitmiş bir lamba fitili gibi sönmeye başlamıştır... Bizim İslami davamızda gölgelenmemize bütün sebep, iki tesirdir: Biri Bizans, biri Fars tesiri... Sonra da vücuda Avrupa mikroplarının girişi başlar. İlk tesirler Kanuni devrinde aşılanır.” (Necip Fazıl Kısakürek, Sahte Kahramanlar, 9. Basım 1996, 133-4)
Türkiye’de antisemitizmin en ‘iyi’ temsilcilerinden Necip Fazıl, Kanuni’yi, özellikle, İspanya’dan sürülen Yahudileri memlekete soktuğu ve oğlu II. (Sarı) Selim’in bir ‘Yahudi kızı’ ile evlenmesine izin verdiği için hiç affetmez. Söz konusu ‘Yahudi kızı’, II. Selim’in yerini alacak olan III. Murat’ın annesi Nurbanu Sultan’dır.
‘Bânû Sultan Yahudidir!’
Bir konferansında bu konudaki görüşlerini özetliyor;
“Size mekteplerde okutulan tarihi kabul etmeyin! Tarihimiz nedir?.. Henüz yazılmadı. Sizin nesil yazar inşallah onu da...
Tarih dedik, evet; Kanuni’ye kadar geliyor bizim aşk devremiz... Tarih olsaydı bugün, alçalmamızın Kanuni ile başlatıldığı okutulurdu!.. Onu tepede görürler... Öyle değil!.. O bir mirasyedidir!.. Bilmiyorum, belki başka konferanslarımda da tekrar etmişimdir... Belki çoğunluk ‘bu nasıl iddia?..’ diye hayrete düşecektir!..
Kanuni iki suç işlemiştir ki, onları ortaya koyduğum zaman takdir edeceksiniz...
Yahudiyi, her yerden kovulan ve hâlâ sırtında kurşunlu kamçının çürüğünü taşıyan Yahudiyi memlekete sokan ilk insandır!.. Sokabilir haşmetli padişah; ama onu tecrit ederek... Hayır, öyle yapmamıştır!..
Yahudi geldiği ân, akçeyi, sahte parayı çıkarıyor. Peşinden de kızını saraya kadar sokuyor. Kanuni’nin oğlu Sarı Selim (II. Selim) bunlardan biriyle evleniyor. Bânû Sultan Yahudidir!..
İkincisi ise en büyük cinayet!.. O günden sonra şeyhülislâmlar tayin ile gelmeye başladı!.. Hani bir devrin “Hâkimiyet Milletindir!” yazısı altında tayinle gelen mebusları gibi...
Ve neler olmuştur, yobazlık bakımından, Kanuni’den Tanzimat-ı Hayriye’ye kadar!.. Biz ona Tanzimat-ı Şerriye deriz!..” (N.F.Kısakürek. Hesaplaşma, Büyük Doğu Yayınları, 2. Basım, 1991. S.75).
Yahudi karşıtlığı törpülendi
Bakın, muhafazakâr çevre Necip Fazıl’dan bu yana olumlu manada dönüşmüş, Necip Fazıl’ın iflah olmaz Yahudi karşıtlığı törpülenmiş ki, bu konu hiç gündeme gelmedi. Öte taraftan, ‘Yahudi karşıtlığı’ ve/veya ‘kuşku’su muhafazakâr kesimin de dışına taşmış o başka. ‘Başka’ derken, konuyu hafife aldığımı sanmayın, tam tersine ‘Türkiye’de antisemitizm yok’ diyenlere karşı, öteden beri, bu hastalıklı zihniyetle hesaplaşmayı önerdim. ‘Kurtlar Vadisi Filistin’ filmi vesilesi ile bu konuya ayrıca değinmek istiyorum.