Önce TV dizisi, sonra film dizisi olarak çok tartışma yaratan ‘Kurtlar Vadisi’ serisinin son örneği ‘Kurtlar Vadisi Filistin’, geçen hafta vizyona girdi. Ama, filmi beğenenler dışında kimse bir şey yazmadı! Üstelik geçen hafta, ‘Yahudi Soykırımı’nı anma haftasıydı.
Birçok liberal demokrat yazarımız, bu vesileyle gittikleri Polonya dönüşü, soykırım konusunu sadece İsrail politikalarına karşı eleştirileriyle ilintilendirdiler. Özellikle de bu hafta vizyona sokulan, bu son derece tartışılmaya muhtaç film veya daha doğrusu ‘fenomen’ ısrarla göz ardı edildi.
Tüm sığlığına rağmen bu filmi ciddiye almamak gibi bir lüksümüz olmadığını düşünüyorum. Kurtlar Vadisi serisinin, genelde şiddet ve karanlık ilişkiler övgüsü olması bir yana, siyasi mesaj taşıma gibi bir iddiası var ve izleyici kitlesinin algı ve beğenisi de bu yönde. O kadar ki, Yeni Şafak gazetesinin sinema sayfası filme ilişkin olarak, ‘Politik değeri sinemasal değerini aşan bir gösteri’ başlığını kullanmış (30 Ocak 2011).
Rambo masum değil
“Amerikan sinemasının da ‘Rambo’ serisi aynı şey değil mi?” diyerek konuyu geçiştirmek mümkün değil. Her şeyden önce ne Amerikan sineması, ne Rambo serisi hiç de masum örnekler değil. Diğer birçok Hollywood yapımı gibi, Rambo serisi de, ABD emperyalizminin sinemada popülerleştirilmesinden başka bir şey değildi. Belli ki, Polat Alemdar ve Kurtlar Vadisi de, emperyal heveslerin canlandığı Türkiye’nin, bu heveslerini popülerleştirdiği araçlarının başında geliyor. Nitekim, başrol oyuncusu, kendisiyle yapılan bir röportajda, olaya ne kadar siyasi yaklaştığını, filmin nasıl bir ‘misyon’u olduğunu ve nasıl bir ‘bilinçlendirme’ amaçladığını gayet açık biçimde ifade etmiş (Zaman Pazar eki, 23 Ocak 2011).
‘Kurtlar Vadisi Filistin’de, serinin diğer örneklerinde olduğu gibi ve fazladan bir şiddet övgüsü, bir ölüm orjisi sergileniyor. Diğer taraftan, benzetildiği veya özendiği Rambo filmlerinde olduğu gibi, tam bir taammüden cehalet örneği. Bu noktada, genel kültürü çocukluklarında okudukları Malkoçoğlu, Kara Murat, Tommiks, Teksas’tan ibaret olan, filmin başrol oyuncusu ve yapımcılarından fazla bir şey beklenemez. Ama, ‘politik değeri’nden bahsedenlere ne demeli bilemiyorum.
Dahası, bırakın İsrail ve Yahudi imajı meselesini, film Filistin meselesine bakışı açısından da son derece sorunlu. Konuya sığ olmanın ötesinde, son derece tepeden bakan bir tavrı yansıtıyor. Filme bakarsanız, Filistinliler ve tüm Arapların altmış üç yılda (Filistin mandası dönemini de katarsanız yüz yıla yakın zamanda) yapamadığını, Türk kahramanı iki arkadaşıyla kolayca gerçekleştirebiliyormuş, adamlar boşuna zahmet çekmiş.
Olumlu etkilemez
Ayrıca, belli ki, Ortadoğu’da liderlik hevesine kapılan Türklerin, sadece yakın tarihten değil, Arap sineması ve edebiyatından, onun kaliteli örneklerinden hiç haberi yok. Amerikan emperyalizmi ve onun devamı olan popüler kültüre benzerlik bu konuda da dikkat çekici. Birilerinin bu tür bayağılıklardan Filistin meselesi adına medet umması tam bir zavallılık. Zira, Filistin meselesine dikkat çekmek için İsrail’i, sokaklarında rastgele Filistinli öldürülen bir yer olarak göstermek gibi abartılar, Filistin meselesini sanılanın tersine hafifsetiyor. Mesela, El-Halil’de yaşayan bir ailenin hayatını doğru dürüst konu eden bir film çekmek, orada olanları anlamamız açısından son derece tesirli olabilirdi. Kurtlar Vadisi ise, kendini ahir zaman Malkoçoğlu sanmak isteyenler dışında akıl, fikir ve duygu olgunluğu sahibi kimseyi olumlu manada etkileme şansına sahip değil.
Dahası, milliyetçi ve dinsel temaları, fazlasıyla ve alabildiğine bayağılaştırarak kullanan bir film olarak son derece tedirgin edici. Sadece İsrail-Filistin meselesine bakışı açısından değil, Türkiye’yi giderek daha fazla ‘Kurtlar Vadisi’ aklına, tutumuna yaklaştırması açısından tedirgin edici.
Antisemitik bir bakış
Son olarak, filmin kadın başrol oyuncusunun Yahudi olması, antisemitik bakışını gizlemeye yetmiyor. Bu açıdan, beni en rahatsız eden sahnelerin başında, İsrail Gizli Servisi’nin başındaki şahsın ‘İstanbul Yahudi ağzı’yla konuşturulması oldu. Filmde her şey Türkçe üzerinden giderken bu durum nasıl izah edilebilir bilemiyorum.
İsrail devleti, kendisine yöneltilen eleştirileri, hep ‘antisemitizm’ suçlamasıyla savuşturagelmiştir. Şimdi de, birçok durumda, antisemitizm, ‘İsrail eleştirisi’ bahanesiyle rahatça sergilenir oldu. Bizim ülkemizde antisemitizmin Batı’da olduğu gibi Ortaçağ’a uzanan bir geçmişi yok ama, yakın tarihimizde güçlü bir düşünce geleneğine sahip. Anlamazdan gelmek yerine, bununla hesaplaşmak, inanın çok daha onurlu ve sağlıklı bir davranış olur.