Güneşin altında pırıl pırıl parlayan, uzansanız bulutları tutabileceğiniz Sagalassos antik kentini çok sevecek ve ondan hiç ayrılmak istemeyeceksiniz
2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan Sagalassos antik kenti son yıllarda Türk gezginlerinin ilgi odağı. Sagalassos, Burdur ilinin Ağlasun ilçesine 7 kilometre uzaklıkta Akdağ yamaçlarındaki denizden 1700 metre yükseklikte eğimli arazide yer alan bir saklı güzellik. 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından gün ışığına çıkarılan Sagalassos’ta 1990 yılından beri yürütülen kazı çalışmalarında açığa çıkarılan eserler restore edildi. Burası, Antik Çağ’da Pisidia diye adlandırılan bölge. Coğrafi olarak baktığımızda ulaşılması zor bir yer. Antik Çağ’da bu tür yüksek yerleşimler, öncelikle güvenlik nedeniyle tercih edilirdi. Kentin çok sayıda verimli vadilerle çevrili ve dağlık arazinin suyun bol olduğu bir bölgede yer alması da en önemli tercih sebepleriydi belli ki!
Sagalassos, Roma İmparatorluğu döneminin Anadolu’daki en önemli kentlerinden biridir ama kuruluşu çok daha eskilere gider. M.Ö. 3 binlerde Anadolu’nun önemli bir halkı olan Luvilerin yerleştiğini bildiğimiz Pisidia bölgesinde, yüzyıllar boyunca kimin hâkimiyeti altına girerlerse girsinler bu halk Luvice ile akraba ve kendilerine özgü bir dil konuşmuşlardır. Büyük İskender M.Ö. 333 yılında şehri ele geçirmiştir.
En ihtişamlı kent
Sagalassos, 13. yüzyılda Selçuklulara kadar uzanan zengin tarihinde Büyük İskender’in komutanlarından Selevkos’un, sonra da Bergama Krallığı’nın yani Attalosların hâkimiyetine girmişti. Sagalassos, Antik Çağ boyunca çömlek üretim ve tarım ürünleri ticaret merkeziydi. Kentin ekonomisi tarıma dayalıydı; zeytin ve zeytinyağından önemli bir gelir elde ediyor ve Mısır’a gemi yapımı için göknar ağacı satıyordu. Roma topraklarına katıldığı zamandan itibaren de kentte endüstriyel ölçekte kırmızı astarlı seramik kap kacak üretiliyordu.
Antoninler Çeşmesi
İmparator Hadrian tarafından, hem “Pisidia’nın en ihtişamlı birinci kenti, Romalıların dostu ve müttefiki” unvanını alması hem de kentin imparator kültünün tescillenmesiyle dinî ve sosyal ağırlıklı festivaller düzenlenmiş, şehir çeşitli önemli yapıtlarla bezenmiştir.
Sagalassos’un en ilgi çeken yapısı günümüzde de akan suyuyla ve heykel grubuyla heybetli Antoninler Çeşmesi hiç kuşkusuz. Antik çağlarda olduğu gibi bugün de suyu hâlâ akan bir çeşme olması nedeniyle daha da çok ilgi çektiğini belirtmekte fayda olacaktır.
M.S. 600’lerden itibaren veba salgını ve arkasından gelen depremler kentin çöküşüne neden olsa da kentteki yaşam 13. yüzyıla kadar sürmüştür. Suları çağlayan anıtsal Antoninler Çeşmesi dışında çok şey var Sagalassos’da görülecek: Konutlar, hamam, kireç ve metal fırınları, Aşağı Agora (çarşı), çeşme, Odeion, 9 bin kişilik tiyatro, Neon Kütüphanesi, Helenistik Çeşme, seramik üretim merkezi, Yukarı Agora, Meclis binası, kilise, Heroon, tapınak, Claudius Kapısı. Ayrıca Sagalassos antik kentinden çıkan önemli eserlerin yer aldığı Burdur Müzesi’ni de mutlaka ziyaret etmelisiniz.
İkinci güzergâhı tavsiye ederim
Çoğu zaman gül veya lavanta hasadı programlarıyla birleştirilerek çok kısa sürede ziyaret edilen Sagalassos’a biraz daha zaman ayırmak gerekir. Dağlık bir arazide bulunan Sagalassos ziyaret etmesi aslında çok kolay olan bir kent değil. Giriş kapısındaki tabelada göreceğiniz üç güzergâhtan birinci güzergâh 1 saat süren 1.5 km, ikinci güzergâh 2 saat süren 2.5 km ve üçüncü güzergâh da 4 saat süren 4 km uzunluğunda parkurlardan oluşur. Size ikinci güzergâhı tavsiye ederim. Bu durumda hemen her şeyi görebilirsiniz. Havanın sıcaklığı gözünüzü korkutmasın. Sagalassos’un bulunduğu yükseklikte hava insanı
asla bunaltmaz.