Arap Baharı’nın makas değiştirmesi, demokrasinin yerini “güvenlik” arayışlarının alması komşumuz Irak ve Suriye’de de güvenliğin ve siyasi tablonun değişmesine yol açtı. Irak ön plana çıkarken, Suriye gittikçe gözden düşmeye başladı. Önümüzdeki yıl muhtemelen Irak’ı daha fazla, Suriye’yi ise daha az konuşacağız.
Önce Irak, sonra Suriye
İran, Arap dünyası ve Batı mesaisinin çoğunu şimdiden Irak’a harcamaya başladı. Bunun birden fazla nedeni var. Irak, Sünni Şii karşılaşmasının en sıcak cephe hattı durumunda. Kazanan sadece Irak’ın değil, başta Körfez olmak üzere bölge siyasetinin geleceğinde de etkili olacak.
Elbette, Irak’ın yoğun ilgiyi hak etmesinde petrolün önemli bir yeri var. Şimdilik fiyatlar düşmüş, nakil IŞİD yüzünden tehlikeye girmiş olsa bile...
ABD’nin 1990’ların başında başlayan Irak macerası, bir anlamada bu ülkeyi “itibar cephesi” haline getirdi. Görünen o ki askeri, politik beceriksizlik ve bölgede güvenirliliği kaybetme kaygısı, Irak’ı öncelemesine yol açıyor.
Son olarak, El Kaide’nin mirasçısı olarak görülen ve Batı’yı hedef alan IŞİD’in sadece askeri değil, ideolojik olarak da yenilmesi ya da en azından dönüşmeye zorlanarak “sisteme” entegre edilmesi “birbirine benzemezler koalisyonu”nun asgari müşterek hedefi haline geldi. Geçen yıl on beş bin kişinin hayatını yitirdiği Irak, askeri güç, siyasi ve diplomatik beceriyle stratejinin ağırlık noktası oldu.
Suriye’nin geleceğine bakmak
Irak’ta bunlar olup biterken Suriye’de tablo daha vahim görünüyor. İnsan Hakları Gözlem Örgütü 2014 yılında iç savaşta hayatını kaybeden Suriyelilerin sayısının, yarısı sivil olmak üzere, 76 bin kişi olduğunu açıkladı. Dram sadece ölümlerle sınırlı değil. Mültecilerin durumu geçen yıllara göre daha da kötüleşiyor.
Güvenlik alanında ise Esad, askeri gücü sınırlı olsa da, stratejik kazanımlar için fırsat kolluyor. Halen ayakta ve siyasi muhatap olarak kaldığının mesajını veriyor. Ilımlı muhalifler ise savaşın askeri güçle yapıldığını unutarak, medya üzerinden “sert ve uzlaşmaz” mesajlar gönderiyorlar. Öncelikli düşmanın Esad mı, IŞİD’mi olduğu konusunda kendi aralarında ve destekçileriyle henüz anlaşabilmiş değiller.
IŞİD ise siyasal, sosyal, ekonomik olarak halkın içine yerleşmeyi ve konumunu güçlendirmeyi sürdürüyor. Öte yandan, PKK/PYD askeri anlamda IŞİD’e karşı, psikolojik olarak da Türkiye’ye karşı savaşıyor.
Diplomasi turizmi
Askeri ve insani yardım girişimleriyle karşılaştırıldığında, risk ve maliyeti daha az olan diplomatik faaliyetlerin talibinin çok olması dikkat çekici. Yılın ilk günlerinde Rusya’dan Mısır’a, BM’den ABD ve Körfez ülkelerine kadar çok sayıda diplomatik girişim başlatıldı. Tali cephe olan Suriye’de, müzakere turizminin ne mültecilerin dramını ne de sahadaki askeri durumu değiştirmeyeceğini katılımcıların hepsinin bilmesine rağmen “yapıyormuş gibi yaparak” zamana oynamaya devam edecekleri anlaşılıyor.
Bütün bunlar Esad’ın ömrünü uzatırken, askeri açıdan umutlar IŞİD’in Irak’ta bozguna uğratılmasına bağlanmış görünüyor. Haliyle bu yıl Esad’ın diplomatik alanda görünürlüğünün gittikçe arttığına tanıklık edeceğiz.