Suriye’de yaşanan dram dünya kamuoyunda artık daha az yer buluyor. Kimyasal Silahları teslim alınıncaya kadar Suriye’yi dış politikanın öncelikli konusu gören Obama bile ilgisini kaybetmiş görünüyor. Nitekim “Birliğin durumu” konuşmasında bu konu yeterince yer bulmadı.
Cenevre’de sürdürülen görüşmelerin Suriye trajedisini kısa sürede bitirmesini de beklemiyoruz. Yine de tarafların görüşme masasında kalmaları, geçen yıl kabul edilen bildiri ekseninde görüşmeleri sürdürecek olmaları biraz olsun umut veriyor.
Çünkü kanlı ve karmaşık iç savaşların müzakere ile bitirilmesinde “masada kalmak” bile önemlidir. Eğer hükümet ve muhalifler kuşatma altındaki Humus’a insani yardım için anlaşabilirse bu umutları daha da attıracaktır.
Türkiye-Suriye sınırında neler oluyor?
Bu arada sınır boyunca ilginç gelişmeler yaşanıyor. Özgür Suriye Ordusu’nu baskılayan radikal Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) bazı bölgelerde fiili olarak Türkiye’nin sınır komşusu oldu.
PKK’nın Suriye kolu PYD ise Cenevre görüşmelerine inat, kendi yol haritasını uygulamaya girişti. Bu çerçevede üç bölgede “kanton” ilan etti. Her iki gelişme de orta vadede Türkiye’yi meşgul edecek sorunların habercisi.
Radikal gruplar ve Türkiye
Sadece Batı medyası değil, bazı Türk medyası da Türkiye’nin Suriye’de, El Kaide ile bağlantılı radikal gruplara destek verdiğini iddia ediyor. Hükümet ise bunu reddediyor. Birkaç gün önce TSK’nın IŞİD hedeflerini ateş altına alması iddia sahiplerinin kafalarını karıştırmış görünüyor. Önümüzdeki günlerde kafaları daha da karıştıracak yeni gelişmeler olursa hiç şaşmamak gerekir.
IŞID gibi asimetrik tehditler, fiziki sınırların engelleyebileceği karakterde değildir. Bu nedenle sınırda “konvansiyonel” bir tehdidi bekler gibi beklememelisiniz. Bir yolunu bulup tehdidi sınırlarınızın mümkün olduğunca uzağında tutmanız gerekir. Son tahlilde IŞİD’in önünden kaçan daha zayıf gruplar ve siviller sizin güvenliğinizi de tehdit etmektedir.
Fırsatları kaçırmamak mı, “köylü kurnazlığı mı ?”
PKK denetimindeki PYD, iç savaşı tarihi bir fırsat olarak görüyor ve bundan faydalanmaya çalışıyor. Askeri ve siyasi olarak güçlenmesini sağlayacak kantonları ilan etti. Ancak kantonların kurulma serüveni ve sınırlar oldukça sorunlu görünüyor.
Etnik, mezhepsel ve dini grupların katıldığı iç savaşlar yıkıcı olur. Merkezi otorite zayıfladıkça, gruplar arası çıkar çatışmaları, kıyımlar, geçimsizlikler ve önyargılar hafızalarda yeniden canlanır. Güçlü taraf her şeyin fazlasını isteme hakkına sahip olduğunu düşünmeye başlar.
Şimdilik Suriye’de kaybeden taraf Araplar. Suriye hükümeti, 1962’den sonra Bedevi Arapların bir kısmını toprak reformu kapsamında ve “Arap Hilali” yaratmak için bu bölgelere yerleştirdi. Bu günlerde ise PYD, karışıklığı fırsat bilerek Arapların bir kısmını sürmekle meşgul.
Arapların şimdilik “zayıf” oldukları doğrudur. Çoğu mülteci. Topraklarını, evlerini terk ettiler. Kürtler ise Suriye’nin en diri ve örgütlü grubu durumunda.
Araplar arası çatışmalar sona erdiğinde intikamcı kültürel kodların devreye girmesi muhtemeldir. Romantik duygularla kışkırtılmış fırsatları kullanma arzusu Suriyeli Kürtlerin felaketine neden olabilir. Özellikle doğal kaynakları elde tutmak ve Arapları elli yıl önceki topraklarına geri sürmek girişiminde ısrarcı olunursa.