Terör önemli bir sorun olarak gündemin tepelerinde yer almaya devam ediyor. Korku, kaygı üretmesi, aksiyon içermesi onu gündemde tutuyor. Yine terör saldırılarının ve kurbanların sayısında da dikkat çekici bir artış var. Sonuçta terörizmin politik taleplerin gerçekleşmesinde etkili bir “strateji” olduğu inancının yaygınlaşmasının yanı sıra teröristlerin etki yaratma kapasitesi her geçen gün artıyor.
Irak mı, Suriye mi?
Nitekim merkezi Avustralya’da bulunan Ekonomi ve Barış Enstitüsü’nün yeni yayımladığı rapora göre 2013’te terör saldırıları nedeniyle tüm dünyada 17 bin 958 kişi yaşamını yitirdi. Bu, bir yıl öncesine göre 7 bin kişiden fazla artış anlamına geliyor. Oysa Arap Baharı öncesi istatistikler terör eylemleri ve kurbanlarının sayısında önemli düşüşler olduğunu gösteriyordu. Hatta terörizme karşı savaşta ilerleme olduğu fikri epey taraftar bulmuştu. Şimdi ise tersine bir gelişme söz konusu.
Her ne kadar terör, savaş, iç savaş gibi şiddet içeren olayların sınıflandırılmasında ciddi zorluklar olsa da bu durum sonucu pek değiştirmiyor. Dikkat çeken husus, terör nedeniyle ölümlerin yüzde 80’ninden fazlasının Irak, Suriye, Nijerya, Afganistan ve Pakistan’da gerçekleşmiş olması. Bu çerçevede coğrafi dağılım, eylem türü ve istatistikler terörün nedenlerini ve muhtemel seyrini anlamamıza da yardımcı oluyor.
Listenin başında yer alan Irak ve Suriye’den “evimize yakınlığı” nedeniyle daha fazla haberdarız. Öte yandan, listedeki tüm ülkeler arasında ortak noktalar ve güçlü bağlar var. Rapor bunu “İslami köktendincilik” ile ilişkilendiriyor olsa da yerel koşulları da göz ardı etmemek gerekir. Nitekim 2013’ün terör şampiyonu Irak ve 2 bin 492 terör saldırısında 6 bin 362 kişi hayatını kaybederken, 14 bin 947 kişi de yaralanmış. Konuyu sadece, “İslami köktendincilik” ile açıklamak pek mümkün görünmüyor. Üstelik önümüzdeki yıllar boyunca sürecek yeni nedenlerin doğuşuna da tanıklık ediyoruz. Tıpkı Erbil saldırında olduğu gibi. Ya da bu günlerde Kudüs’te yaşananlar gibi.
Medya ve internetin rolü
Sözünü ettiğimiz rapora bazı noktalarda itirazların geleceği açık. Bu itirazlar ağırlıklı olarak terör eylemlerinin sınıflandırılmasıyla motivasyon çerçevesinde olacaktır. Sorunu muğlak hale getiren diğer neden ise terörün “siyasi” bir amaca yönelik olmasıyla ilgili. Amaç siyasi olunca, konuyu ele alan herkes bu amacın kendi çıkarıyla örtüşme oranına göre olumlu olumsuz bir tutum takınmaktadır. Sonuçta da uluslararası işbirliği imkânsız hale gelmekte ya da zayıflama olmaktadır.
Teröristleri heyecanlandıran gelişme ise küreselleşme ve bunda iletişim teknolojilerinin gelişmesinin ve medyanın rolünün olduğu bilinen bir gerçek. Bu durum teröristlere amacına uygun kitleleri etkileyecek “drama” yaratma fırsatı veriyor.
Nitekim, IŞİD bu çevrede hareket etmeyi sürdürüyor. Medya ve interneti profesyonelce kullanıyor ve törensel bir yaklaşımla soğukkanlı cinayetlerini işlemeye devam ediyor. Bir yandan korku salalarken, bir yandan da Batılı siyasi karar alıcıları kendi istedikleri koşullarda savaşmaya zorluyor.