Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Pazar günü sandığa gidiyoruz. Türkiye’nin seçim tarihinin en farklı süreçlerinden birisini yaşadığını ileri sürmek abartı olmaz. Sözünü ettiğim “farklılık” altı başlık altında toplanabilir.

Siber âlemin belirleyiciliği ve seçim
İlki, siber âlemin güçlü ve önlenemez yükselişini gördük. Seçim yarışı, sadece miting meydanlarında değil, siber âlemde de tüm hızı ile devam etti. Televizyonun katkısı ve takviyesi ile gücünü gösterdi. Siber âlemin yeni cephelerinin facebook, tiwitter, YouTube olduğunu gördük.
Yeni alanın mücadele yönteminin, araçlarının, strateji ve taktiklerinin geleneksel alanlardan ve yaklaşımlardan farklı olduğuna tanıklık ettik. Uzun zamandır gündemimizden düşmeyen pusu kültürü, hukuksuzluk, ahlak yoksunluğu ve vicdansızlığın bu âlemde yükselişini izledik. Sonuçta siber alandaki rekabetin fiziki gerçekliğe dayalı miting dünyasından farklı olduğuna tanıklık ettik.
İkincisi, asimetrik aktörlerin, siyaseti manipüle edebilme rolü ve gücünü gördük. Yarış, asimetrik aktörlerin beceri, kapasite ve gücü ile belirlenen doğrultuda ilerledi. Resmi örgütü, resmi adayı olmayan aktörler seçimlerde “stratejik rol” oynadılar. Bir yanda PKK, öte yanda Cemaat, asimetrik birer aktör olarak süreçte etkiliydiler. Parti değildiler ama sürecin lokomotifi idiler.
Siyasi partiler, sınırları ve sorumluluğu olmayan bu aktörlerle “sandıkta” hesaplaşmaya odaklandılar. Sandığın sadece simetrik aktörler arası mücadele alanı olduğunu unuttular.

Taktik ittifaklar ve seçim
Üçüncüsü, dönemsel ve taktik ittifakların karakterinin nasıl da değiştiğini gördük. Seçim sürecinde kurulan “taktik ittifaklar” oldukça öğretici oldu. İttifakların kırılganlığı kadar, hibrid özelliğini, yerel olabildiğini ve rolünü gördük.
AK Parti saflarını terk ederek kendini yeniden konumlandıran Cemaat’in tutumu oldukça öğreticiydi. Küresel düşünüp, bu seçimlerde yerel davranmayı becerdi. Bir süre önce CHP’yi “yüzyılın yanlışı” olarak görmesine rağmen bu seçimlerde taktiksel ittifak ilişkisini geliştirdi.
Dördüncüsü seçimlerin Başbakan Erdoğan’ın tek kişilik savaşı olduğuna tanıklık ettik. Ak Parti demek Başbakan Erdoğan demek olduğunu gördük. Siyaset Bilimi’ne girişteki Siyasi Partiler bölümünü okumakla AK Parti’nin anlaşılmayacağına tanıklık ettik.
Beşincisi, uluslararası aktörlerin bu seçimde çok etkili/meraklı fakat az görünür olmayı tercih ettiklerini gördük.

Herkesin seçimi kendisine
Son olarak, aktörlerin hedeflerinin farklılığı ilginçti. Her ne kadar ülke, yerel seçime gidiyor olsa da simetrik, asimetrik tüm aktörler birbirinden farklı hedeflere odaklandılar.
PKK, marksist ideolojinin zengin ve derin tarihi tecrübelerinden yola çıkarak “simetrik” iki parti ile seçime gidiyor. Şimdilik, “otonomi” elde etmeyi bu seçime bağlamış durumda.
Cemaat ise süreci stratejik hasar almadan atlatmanın yollarını arıyor.
Erdoğan gücünü pekiştirerek son hamlelerini yapabileceği zamanı kazanmayı hedefliyor. MHP ve CHP ise fazladan birkaç belediye başkanlığına razı görünüyorlar.
Tablo elbette çok karışık. Her ne olursa olsun, seçim demokrasinin olmazsa olmazı. Sonuçta bu seçimde, Türk demokrasisinin olgunluğu için yeni bir adım demektir.