Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD Başkanı Trump’ın halefi Obama’nın yolundan giderek PKK/PYD’ye ağır silahlar vermesi bir dizi yeni tartışmayı başlattı. Kararın Türk heyeti Washington’da iken açıklanması konuyu daha da hassas hale getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapacağı ABD ziyareti öncesi bu husustaki tepkilerini açıkça ortaya koydu. ABD yönetimi aldığı kararın doğuracağı reaksiyonu bildiği için Türkiye’yi sakinleştirmek, “krizi yönetmek” amacıyla yumuşak açıklamalar yapmayı sürdürüyor. Örneğin, ABD Savunma Bakanı Türkiye’nin güney sınırının güvenliğinin sağlanmasından söz ediyor.
ABD’nin PKK/PYD’yi silahlandırma kararının sorunu yeni aşamaya taşıyacağı ve çeşitli çıktılarının olacağı açık. Öncelikle PKK’nın askeri kapasitesinde ciddi bir artış olacak. Bu sayede PKK, ateş ve manevra kabiliyetini artıracaktır. Özellikle örgüt envanterine girecek, mürettebatla kullanılan ağır silahların etkisi, yükselecek eğitim seviyesi, planlama için kapasite inşası, teknik ve operasyon kabiliyetinde artış dikkate alınması gereken hususlar. Bütün bunlara DAEŞ’in coğrafi temizliğinin ardından PKK’nın eline geçecek askeri ekipman da dâhil edilince, ortaya üzerinde düşünülmesi gereken yeni bir tablo çıkıyor. Sonuçta, Türkiye’nin PKK’nın askeri kapasitesini yeniden değerlendirmeye almasının gerekliliği ve buna uygun cevap verecek adaptasyonu hızlı biçimde gerçekleştirmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Öte yandan, PKK’nın ağır silahlarla donatılmasının siyasi sonuçları da gündeme taşınacaktır. Bu hamle bir yandan Türkiye-ABD ilişkilerine hasar verirken, bir yandan da Suriye’nin geleceği üzerinde belirleyici olacaktır. Türkiye-ABD ilişkilerinin aldığı “hasar”, Suriye’de taşlar yerine oturuncaya kadar tekrar tekrar gündeme gelecektir. Konu siyasilerin gündeminde yer bulmasa da kamuoyunun hafızsından kolay kolay silinmeyecektir.
ABD’nin PKK’yı silahlandırması, geleceğin Suriye’sinde inşa edilecek siyasi sistem üzerinde belirleyici olacaktır. Ülkenin siyasi sınırları korunsa da yönetim biçiminin, merkezi yönetimin etki ve etkinliğinin minimum olduğu, kendi askeri gücü olan, konfederal bir yapıya dönüşeceği açıktır. Başka bir ifadeyle PKK, geleceğin Suriye’sinde silahsızlandırılamayacaktır. Bu durum, aynı zamanda PKK’nın Suriye Kürtleri üzerinde ideolojik tekel kuracağı anlamına gelmektedir. Söz konusu yeni tablonun Irak Kürt bölgesel yönetimi, İran ve Türkiye üzerinde yansımaları olacaktır.
Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin olup bitenleri hızlı ve soğukkanlılıkla değerlendirmesi gerektiğini gösteriyor. Cevabı aranan soru şu olmalı: Tartışmaların sıklet merkezinde ABD ile ilişkiler mi, yoksa PKK sorunu mu olmalı? Cevabı belirleyecek en önemli faktör ise, Türkiye’nin PKK ile ilgili uzun vadeli “politik hedefi” olacaktır.