ABD ile Çin arasında devam eden “ticaret ve teknoloji savaşının” en tartışmalı cephesinde Huawei yer alıyor. Çinli Huawei, cep telefonu ve internet dünyasında devrim anlamına gelen 5G teknolojisinde önemli bir yere ve güce sahip. ABD, teknolojik rekabette kaybeden olma tehlikesinin farkında ve bunu bertaraf etmenin yollarını arıyor. Aynı zamanda da istihbarat üretmek için ana bilgi kaynağı olan ağlara mukayyit olmak ve kendisine ait olanları da güvenlik altında tutmak istiyor.
Bu nedenle, sadece kendi şirketlerine değil, müttefiklerine de Huawei’den uzak durmalarını salık verip zaman zaman da baskı yapıyor. Gerekçe olarak da Huawei’nin bir özel sektör şirketi olduğuna dair kuşkular bulunduğunu belirtiyor. Yine Çin yasalarının şirketlere, ülkenin ihtiyaç duyduğu istihbaratı üretmek için elde ettikleri verileri paylaşma yükümlülüğü getirdiğini belirtiyor. Huawei ise her iki iddiayı da reddediyor.
ABD yönetimi kararlılığını göstermek için çeşitli yöntemlere başvuruyor. Örneğin, 5G teknolojisine geçiş için hazırlıkların neredeyse tamamlandığı/sürdüğü bu dönemde, Huawei ile iş birliği yapan müttefik ülkelerle istihbarat paylaşmayacağını ilan etti. Bu bilgilerin Çin’in eline geçmesinin işten bile olmadığını söyledi. Hatta kısa süre önce ABD’nin Berlin Büyükelçisi, Alman Ekonomi Bakanı’na bir mektup göndererek, mealen, Huawei ile yapılacak bir iş birliğinin karşılıksız kalmayacağını, istihbarat paylaşımına sekte vuracağını bildirdi. “Tehdit” kokan bu tutum, haliyle yeni bir tartışmayı da tetikledi.
İstifini fazla bozmayan Huawei ise gerek teknolojik üstünlüğü gerek fiyat politikası gerekse gürültü yapmadan yola devam etmeyi önceleyen stratejisiyle rekabet yarışında ön plana çıkmaya devam ediyor. Dahası, güvenlik (!) konularında hakkındaki iddiaları çürüten garantiler vererek bazı ABD müttefiklerini ikna etmiş görünüyor.
Tartışmalar bu minvalde sürerken asıl büyük kriz Londra’da patlak verdi. Geçen hafta başında Başbakan Theresa May başkanlığında toplanan Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Huawei’ye sınırlı ölçüde 5G şebekesine erişim imkânı sağlama kararı alındığı haberleri medyaya sızdırıldı. Kısa süre sonra Başbakan, toplantıda konuşulan gizli bilgileri sızdıranın Savunma Bakanı olduğunu belirterek onun istifasını istedi. İstifanın suçu kabul etmek manasına geleceğini ve masum olduğunu söyleyen bakan bu talebi geri çevirdi. Bunun üzerine bakan görevden alındı. Bu gelişme, elbette sadece gizli bir toplantının içeriğinin sızdırılmasından öte mana taşıyor.
İstihbarat dünyasında “Beş Göz” olarak tanımlanan (ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda) arasında çok özel bir ilişkinin olduğu bilinir. Haliyle Çin konusunda da beş ülkenin tavrı aynıdır. Örneğin Kanada, Huawei’nin sahibinin kızı ve şirketin finans müdürünü tutuklayarak büyük risk almıştır. Avustralya, Uzakdoğu’da deniz dibine internet kablosu döşeyen bu şirkete kuşkuyla yaklaşmakta, ülkesinde Huawei ekipmanlarının resmi dairelerde kullanımına izin vermemektedir.
Durum böyle iken, İngiliz hükümetinin sınırlıda olsa, Huawei ile iş birliği yapmayı düşünmesi ABD’nin canın sıkmaya yetecek gibi görünüyor. Nitekim ABD’nin Almanya ya yazdığı mektubun bir benzerini İngiltere’ye yazıp yazmayacağını, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri devam eden istihbarat iş birliğinin gözden geçirilip geçirilmeyeceğini göreceğiz. Cevabı aranacak en önemli soru, Başbakan Therasa ve ekibinin “Beş Göz’e ihanet” etme teşebbüsünün erkenden ortaya çıkmasının nasıl yorumlanacağıdır.